21 Aralık 2006

TATLI DÜŞLER...


Sevgili dostlar;
Bugün sene-i devriyemizin 11. yıldönümü ve oğluşumuza kardeş geleceğini öğrendiğmizin 2. ayı...
Hepinizin hayır dualarını bekliyoruz...
Veee tatlı başlasın tatlı devam etsin temennileriyle tatlı mı tatlı bir pasta tarifi ile siz sevgili dostlarımı baş başa bırakıyoruuuum...
Not; yayınladığım tarifler denenmiş olup gönül rahatlığı ile not edilebilecek tariflerdir duyruluuuur...
1.Aşama;
Kek malzemeleri;*2 yumurta
*yarım bardak süt
*yarım bardak şeker
*yarım bardak sıvı yağ
*1 bardak bardak un
*kabartma tozu
*kakao
*Arzuya göre içine dondurulmuş vişne ve bitter çikolata kırıntıları ilave edebilirsiniz(ben ettim tavsiye ederim)
Kekin hazırlanışı; tüm malzemeler sırasıyla çırpılır ve 170 derecelik önceden ısıtılmış fırında pişirilir...
2.Aşama;
Fırından çıkan kekimizin üzerine bir bardak soğuk süt dökülür ve kekimiz soğumaya bırakılır...
3.Aşama;
Kremanın malzemeleri;*yarım kilo süt
*1,5 Türk kahvesi fincanı un
*1,5 Türk kahvesi fincanı şeker
*50gr. margarin
Hazırlanışı; süt, un ve şeker pişirilir ve ocağın altı kapatılır sonrasında 50 gr. margarin ilave edilerek mikserele bir güzel çırpılır, soğumaya bırakılır...
4.Aşama;
İlave krema malzemeleri;*1 bardak soğuk süt
*1 paket krem şanti
Hazırlanır ve diğre soğumaya bırakmış olduğumuz kremamızın içine mikserle çırpılarak ilave edilir...
5.Aşama;
Soğumuş olan kekimiz servis tabağına alınır, üzerine hazırlamış ve yine soğutmuş olduğumuz kremamız itina ile yayılır ve en üstüne de kakao serpilir ve dolaba gönderilir (içini çeksin ve kıvam alsın istiyorsanız bir gün önceden yapmanız tavsiye olunur...)
Her ne kadar zahmetli gözükse de bence denemeye değer...
Hele birde işin için de özel bir gün varsa!
;))

14 Aralık 2006

Brokoli çorbası ve faydaları...




Malzemeler ;
*1000 gram brokoli
*1 su bardağı Süt
*2 su bardağı Su
*1 su bardağı Et suyu
*1 çorba kaşığı Un
*2 çorba kaşığı Tereyağ
*1 adet orta boy Soğan

Hazırlanışı ;Öncelikle yıkadığımız brokoliler 20 dakika kadar haşlanır.
Soğan yağda kavrulur. Un ilave edilip kavrulur.
Süt, su, etsuyu eklenip ısınması beklenir.
Brokoliler konulup kaynayıncaya kadar pişirilir. kaynamış ve kıvamını almış (kıvam oluştururken brokolileri haşlamış olduğum suyu kullandım) karışımımızı blendırdan geçirmekle işlemimiz tamamlanmış oluyor...
Hastalıktan yeni çıkmış olan bendeniz , benim gibi hasta olanları düşünerek besleyici bir o kadar da faydalı bir çorbayı sizlerin beyenisine sunmak istedim hepinize afiyet olsun...

Yemeden önce okuyun lütfen!
Brokoli memleketimize son bir kaç yıldan beri girmiş bir sebzedir.

Brokoli her insanın mutfağından sağlığına taşıyabilecegi ve hazırlanması en kolay bir sebzedir.

Brokoli içerdiği maddeler açısından insan sağlığı üzerinde çok faydalıdır. Vitamin değerleri açısından; A, E ve C vitaminlerini içermektedir. İçerdiği flavonoidler bakımından bağışıklık sistemimizi güçlendiren bir özelliğe sahiptir. Antibiyotik özelliğe sahip olan brokoli, bu yönüyle prostatitis'e (prostat enfeksiyonu) karşı çok etkindir. Hiç bir antibiyotik yoktur ki bağışıklık sistemimizi zayıflatmasın. İşte brokolinin önemi bu noktada ortaya çıkmaktadır; aynı zamanda hem bağışıklık sistemimizi güçlendirmekte hemde antibiyotik vazifesi görmektedir. Bir noktayı hemen belirtmekte büyük fayda görüyorum. Genel olarak antibiyotikler, insan hayatı için hayati önem taşıyan, vazgeçilmez ilaçlardır. Brokoli, meme, prostat, bağırsak ve idrar kesesi kanserlerine karşı güçlü bir koruyucudur. Amerikada özellikle bu kanser türlerine karşı brokolinin içerdiği bazı maddeler (sulforafen vs) zenginleştirilerek kanser tedavisindede başarı ile kullanılmaktadır. Brokoli içerdiği bazı indol ve indol türevleri (bitkisel hormonlar) açısından ayrı bir önem taşımaktadır. Bu sayede vücudumuzdaki hormon dengesini ayarlayıcı özelliğe sahiptir. Yine Amerikada bazı klinikler menopoz dönemindeki bayanlar için östrogen hormonunun düzenli çalışması için brokolideki bitkisel hormonlardan yararlanmaktadırlar. Brokolinin kendine özgü olan selülozik yapısı (lifli yapı) bağırsaklarda oluşan toksinlerin uzaklaştırılmasında (toksin atıcı) ve alınmış olan ağır metallerin emilmesinde büyük rol oynamaktadır. Brokolinin bu lifli yapısı dışkının düzenli bir şekilde dışarı atılmasını sağlar. Kabızlığı önleyicidir. ugün dünyada üzerinde en çok araştırma yapılan sebzelerde; beyaz lahana, turp, domates, brokoli ve havuç en ön sırayı almaktadır.

Prof.Dr. İbrahim Adnan Saraçoğlu 'nun Brokoli' nin prostat ve üriner sistem hastalıklarının tedavisinde kullanılması hakkında İngilizce ve Almanca olarak yayınlanan makalesinden bir bölüm Türkçe' ye uyarlanarak ve sadeleştirilerek tercüme edilmistir.

07 Aralık 2006

patates ye...


Sevgili dostlar arayı biraz açtım farkındayım lakin hastalık nedeniyledir tüm bu aralar duyrulur...
Blok ziyaretlerimi de aksattım bu nedenle hepinizden ayrı ayrı özür diliyorum biraz daha toparlanınca ziyaretlere devam edeceğim emin olun...
Yorum bırakamadan şöyle bir göz gezdireyim bloklara derken Candanım'ın acı haberiyle karşılaştım ve hakikaten şok oldum!
Daha 24 kasım da öğretmenler gününü kutladığım teyzemizin ölüm haberi beni de tüm arkadaşlarım gibi ziyadesiyle üzmüştür...
Candanım'a Allah'tan sabır ve anneciğine rahmet diliyorum...
Dualarımız seninle sevgili Candan!
Etkinliklere son dakikada katılan biri olarak artık yadırgamıyorsunuz biliyorum affınıza sığınarak patatesli salatamın tarifine geçiyorum...
Tarif oldukça pratik bir o kadar da lezzetli...
Malzemeler;*haşlanmış patates
*kornişon turşu
*mayonez
*tuz, karabiber,kırmızıbiber
Hazırlanışı;İster püre haline getirdiğimiz, istersek te küp küp doğradığımız patateslerimizi mayonez, tuz ve turşu ile birlikte harmanlıyoruz biraz zeytinyağıda ilave edebilirsiniz ben koydum...
Süsleme tamamen size ait...
Özellikle acil durumlar için can kurtaran bir tarif tavsiye olunur...
Afiyet olsuuuunn...
sevgi ve de muhabbetle...

26 Kasım 2006

Çocuk cinsel istismarı ve çocuğu koruma yöntemleri (LÜTFEN OKUYUN!)



Bir yetişkinin, çocuğa cinsel yaklaşımda bulunmasına “cinsel istismar” diyoruz. Konuya öncelikle istismarın kapsamlı biçimde tanımını yaparak başlamayı uygun buluyorum. Cinsel istismarı, sadece cinsel ilişkiye girmek anlamında yorumlamamak gerekir. Çocuk hiçbir şekilde kendisine yapılacak olan cinsel içerikli eylemlerin manasını yorumlayacak durumda değildir. Savunmasızdır. Bu nedenle çocuğa yapılacak her türlü, çocuğu soyunurken gözlemlemek, bunu kaydetmek, öpmek, cinsel içerikli söz söylemek, cinsel organına dokunmak, yetişkinin kendi cinsel organına dokunmasını istemesi, yetişkin cinsel eylemlerinin seyrettirilmesi, kucaklanması… vb. hatta normal gibi gelen bir çok yetişkin davranışı, cinsel istismar kapsamına girmektedir.

Çocuk maalesef ilk önce aile içinde cinsel istismara uğramaktadır. Ve bu toplumda “normal” görünen aile bireyleri, komşuları, kendinden büyük oyun arkadaşları vb. kişiler tarafından gerçekleştirilmektedir. Durum böyle olduğunda çocuklar gerçekten çok büyük tehlike altında bulunmaktadırlar. Cinsel istismarın daha ilerisi tecavüzdür. Ve çok küçük yaşlarda gene aile içinde başlamak üzere tecavüze uğrayan çocukların sayısı da az değildir. Bir yetişkin, ergenlik çağındaki genç, bir kadın, bir erkek, aile bireyleri, bir yabancı, aile dostu, komşu, akraba, hatta öz anne baba bile cinsel istismar yapabilmektedir. Tüm bunları düşündüğümüzde, “ÇOCUKLARIMIZI BU TEHLİKEDEN NASIL KORUYACAĞIZ?” sorusu zihinlerimizi kurcalamaya, hatta korkulu rüya haline gelmeye başlamaktadır. Ve siz istismar eden bu kişileri “çoğunlukla” dış görünüşlerinden anlayamazsınız. Peki ne yapacağız? Öncelikle insanları kötüleyerek, çocuğun çevresindeki herkese güvensizlik ve korku geliştirmesini sağlayarak, gözümüzün önünden ayırmayarak, sürekli başına bir şey geleceğinden endişe ederek ya da cinselliği kötü bir şey olarak ilan ederek bu işi başaramayız. Bu çocuğun ilerideki cinsel hayatını ve insanlara, ebeveynlerine olan güvenini olumsuz etkileyecek ve daha olumsuz sonuçlara yol açacaktır.

Temel olarak dikkat edilmesi gereken noktaları şu şekilde özetleyebiliriz:

1.Çocuğunuzun yaşı ne olursa olsun, bebek bile olsa bedeni ona aittir. Çocuk bunu anlayabilmeli ve korumayı öğrenmelidir. Bu nedenle sizin çocuğunuz bile olsa, ona dokunurken dikkat ve özen göstermeli, istemediği zaman ona dokunmamalı, öpmemelisiniz. Başkalarının bunu yapmasına izin vermemelisiniz ve çocuğunuza bu konuda tepki vermeyi öğretmelisiniz. “İstemediğin sürece sana kimse dokunamaz ve öpemez bunun aksi bir şey olduğunu söylemeli ve bize haber vermelisin.” İfadesini çok abartılı olmadan çocuğa benimsetmelisiniz. Çocuk “hayır” demeyi bilmelidir. Özellikle çocuğunuza direk olarak temasta bulunan kişileri bu anlamda takip etmeli ve gerektiğinde uyarmalısınız. Özellikle aile içinde, bakıcılarda, diğer aile bireylerinde, bazen iyi niyetli de olsa bu tarz davranışları sıklıkla gözlemleyebiliriz. Ancak bu çocuğu rahatsız ediyorsa kesinlikle son verilmelidir. Yaşantımızdaki herkese şüpheyle bakacak değiliz elbette. Kabul edilebilir, doğal olan sevgi dokunması ile, istismar arasında elbette fark vardır. Bu farkı duygularımız bize anlatır. Dostça dokunuşlar mutlu eder rahatlatır, ancak taciz dokunmaları kendinizi tuhaf ve kötü hissetmenize neden olur. Dokunmak, sevgiyi göstermek bir ihtiyaçtır ve bu tüm yaşamımız boyunca olacaktır. Ancak özellikle küçük çocukları severken cinsel bölgeye dokunmak benim de rastladığım bir şeydir. Bu konuya hassasiyet göstermek, iyi niyetli de olsa sizin ve çocuğunuzun buna izin vermemesini sağlamak önemlidir.

2.Çocuğunuza istemediği şeyleri ifade edebileceğini, yetişkinlere de hayır diyebileceğini, bundan dolayı suçluluk duymamasını gerektiğini anlatın. Ona doğru gelmeyen şeyleri size iletmesini söyleyin. Çocukların her zaman abartılı söylemleri olabileceğini düşünün ama söylediklerini mutlaka araştırın ve kulak arkası etmeyin. İstemiyorsa birinin onu öpmesi veya sevgi göstermesi için zorlayıcı olmayın.

3.Vücudunda özel bölgeleri olduğunu, doktorlar ve belli özel durumlar dışında kimsenin dokunmaması gerektiğini uygun ve abartısız bir dille anlatmalısınız. Kelimelerinizi özenle seçmelisiniz. Unutmayın ki abartılı tavır ve davranış çocuğunuzun iyice korkmasına neden olacaktır.

4.Cinsel içerikli konuşmaları çok rahatlıkla yapın. Yaşına uygun ve her sorduğunda doğru ve tatmin edici cinsel bilgileri vermelisiniz.

5.Başlarına taciz veya ilerisi gelen çocukların ilk tepkileri genellikle korku, utanma ve saklama yönündedir. Bu durumda tacizci kişinin işini kolaylaştırır. Zaten bunu ailesine söylediğinde neler yapabileceğine ilişkin tehdit edilmektedir çoğu. Bu nedenle cinsel konuları utana sıkıla konuşmayın. Rahat olun. Açık ve net dil kullanın. Çocuk kendini cinsel kimliğini tanımalıdır. Başına geldiğinde de hemen size gelip söyleyebilmelidir. Tacizden dolayı genellikle kendilerini suçlarlar bunun böyle olmadığını anlatın. Sonuçta bu herkesin başına gelebilecek bir şeydir. “İstemediğimiz halde bazen insanlar bizim özel bölgelerimize dokunmak isteyebilirler, böyle bir durum olduğunda bize haber vermelisin.” diyebilirsiniz. Ve böyle bir şey olduğunda rahatlıkla hayır deyip tepki göstermesini, cezalandırılmaktan korkmamasını söyleyin.

6.Unutmayın ki tacizden korunmanın en önemli yolu bilgi sahibi olmaktır. Çocukların çoğu bu konuda bilgisiz olduklarından, korktuklarından, söyleyemediklerinden, cinsel konuları konuşmanın ayıp olduğunu düşündüklerinden uzun zaman tacize maruz kalmakta ve bunu konuşamamaktadırlar. Çocuğunuz ihtiyaç duyduğunda gerekirse uzman yardımı da alarak mutlaka yaşına uygun bilgilendirme yapın.

7.Çocuğunuzda utanma duygusu gelişmeye başladığında, kendini size karşıda saklamaya başladığında onu yıkamak vs. için ısrarcı olmayın.

Çocuğunuzun tacize uğradığını nasıl anlayabilirsiniz?

1.Cinsel bölgelerinde sağlık açısından sorun (kızartı, kaşıntı, ağrı vb.)oluştuysa,
2.Dokunmaya tepki gösteriyorsa,
3.Fiziksel nedenlerle alakalı olmayan karın ağrıları varsa,
4.Huzursuzsa,
5.Gece uykuları bozulduysa,
6.Altını ıslatma başladıysa,
7.Banyo yapma isteği yoğunlaştıysa,
8.Yaşından büyük cinsel davranış ve sözler içindeyse,
9.Mastürbasyon süreklilik kazanıyorsa ve açık hale geldiyse,
10.Cinsel oyunları abartılı oynuyorsa,
11.Evden kaçmayı düşünüyorsa,
12.İntihar eğilimi gösteriyorsa,
13.Yemek düzeninde sorun yaşıyorsa,
14.İçine kapanıp eski şeylerden zevk almıyor arkadaşlarından uzaklaşıyorsa,
15.Huysuzsa, saldırganlık gösteriyorsa,
16.Genel olarak başarısında düşüş varsa,
17.İnsanları düşman gibi görüyorsa,

Mutlaka bir uzmana danışarak durumu araştırın. Tacize uğrayan çocuk kesinlikle yalnız bırakılmamalıdır.

Okullar, okul idareleri de bu konuda çok özenli davranmalıdır. Sınıflara yabancı insanlar veli dahi olsa sokulmamalı, öğretmenler çocuğun özel alanına girecek şekilde davranmamalıdır. Gereksiz temaslar, öpmeler, kucaklamalar vb. konularda hassasiyet gösterilmelidir. Elbette ki öğretmenler sevgi göstereceklerdir. Ama çocuğun birey olduğunu ebeveynler de öğretmenler de unutmamalıdır. Bu konu okul idaresi tarafından takip edilmeli veli ve öğretmenler gerektiğinde eğitime alınmalıdır. Okullarda mutlaka cinsel eğitim verilmelidir. Özellikle büyük çocukların küçükleri tacizi de mümkün olduğundan, mümkün olduğunca büyüklerle küçükler aynı mekanları kullanmamalıdır.

Bakıcılarında aynı şekilde abartılı sevgi gösterilerine, çocukları kendi çocuğu gibi sahiplenmelerine, izin vermeyin ve kontrolü çok daha zor olduğundan bakıcılarla çalışmak yerine okul öncesi eğitim kurumlarını tercih edin.

Unutmayın ki taciz ciddi bir konudur ve bu konuda lütfen uzmanlara danışmaktan çekinmeyin. Maalesef çocuklar ailesinin öz bireyleri tarafından bile tacize uğramaktadırlar. Bunun başınıza gelmeyeceğini düşünmeyin. Uyanık, açık ve tedbirli olun ve çocuğunuza da bunu öğretin. Ancak tüm bunları paranoya derecesine getirmeden, gerektiğinde danışarak, sağduyuyla çözmeye çalışın. Kardeşler arasında bile yaşanabilecek toplumların her kademesinde görülebilen bu olayları ancak bilgi sahibi olarak çözüme ulaştırabiliriz. Aksi takdirde çocuğunuz saklayacak ve belki de siz hiçbir zaman öğrenemeyeceksiniz. Çünkü hiç kimse bu olayı aile bireylerinden birine, yakınlarına, etrafındaki kişilere kondurmak istemez. Çocuğunuz bu anlamda olayı size anlatabilecek yegane kişidir. Onunla iletişiminiz açık olmazsa bu şansınız da kalmaz.

Düşündüğünüzde hemen hemen herkesin büyük çaplı olmasa da ufak tefek, söyleyemediği yıllarca sakladığı bu tarz anıları olmaktadır. Psikoterapiler esnasında bu olaylara sıklıkla rastlamakta farklı nedenlerle bizlere başvuran insanların bu olaylara maruz kaldıklarını öğrenmekteyiz. Bunları konuşalım, çocuklarımızı, aileleri, eğitimcileri bilinçlendirelim ki gizli saklı olmaktan çıksınlar ve bunu yaşayan insanlar bunun kendi suçları olmadığını anlasınlar ve anlatsınlar. Dışarıda savunmasız bir çok çocuk var göstereceğimiz duyarlılıkla onların hepsine el uzatalım…

PSİKOLOJİK DANIŞMAN
DİLEK KIRCAOĞLU SOETAN
KORU ÇOCUK EVİ
KURUCU MÜDÜR
KAYNAK ADRES;www.anneyiz.biz

22 Kasım 2006

Neler oluyor bize?


Toplumumuzun gidişatından ben bu gidişle ümidimi kesicem zira görünen köy kılavuz istemezmiş...
Ne olacak bu toplumun hali dememek için kendimi zor tutuyordum en nihayetinde beni de patlattılar!
Minik, masum, taze beyin yavrularımızı bilgisayar oyunları ,toplumun yapı taşları dediğimiz geleceğimizin mimarları,şevkat abidelerimiz annelerimizi de malesef esef duyarak dile getiriyorum kadın programları tabir-i caizse esir etti...
Son yıllarda yaşanan vahşet olayları,tecavüzler, gasplar v.s hakikaten bize ne oluyor dedirtecek cinsten!
Bu insanları da yetiştiren anne!
İnsanlığımızdan utanır oldum yemin ediyorum sizlere...
Bu konuda çok doluyum arkadaşlar!
Evlerde artık muhabbet yok,paylaşım yok, birbirinin derdiyle dertlenmek yok,sevgi ve saygı yok! yok! yok! yok! kim kiminle nerede ne yapmışlar hat saffada!
Sonrasında ah-vahvahlar, eninler biz nerede yanlış yaptıklar...
Yazık oluyor bizlere yazık!
Bir toplumu mahvetmek istiyorsanız; önce çocukları sonra kadınları esir edeceksiniz ki iş bitsin!
Nitekim de beklenen oldu zayiat büyük!
Hergün özellikle de sabah programların da yeni bir seneryo,yeni bir seviyesizlik!
Bu insanları bu kadar af buyurun sazan yerine koymaya kimin ne hakkı var!
Ne güzel söylemiş Mahatma Ghandi;
Söylediklerinize dikkat edin; düşüncelere dönüşür...
Düşüncelerinize dikkat edin; duygularınıza dönüşür...
Duygularınıza dikkat edin; davranışlarınıza dönüşür...
Davranışlarınıza dikkat edin; alışkanlıklarınıza dönüşür...
Alışkanlıklarınıza dikkat edin; değerlerinize dönüşür...
Değerlerinize dikkat edin; karakterinize dönüşür...
Karakterinize dikkat edin; kaderinize dönüşür...
Herşey bir silsile şeklinde biribiri ardınca gidiyor; alışkanlılar değer olmuş, değerler karakter olmuş!
Kişi ne eder işi kendine eder işi demişler; kumandalar elimizde lütfen pirim vermeyelim bu seviyesiz ve toplumun dolayısıylada ailenin yapısını bozan programlara...
Yapılacak işler ziyadesiyle fazla demiştik bir önceki postumuzda; ömür sermayesi ise pek kısa,lüzümsuz programlarla meşgul etmeyelim bizlerin sahip olduğu en değerli uzvumuz olan dimağlarımızı...
Yavrularımıza daha çok vakit ayıralım ,onları dinleyelim,hayata donanımlı ve verimli bir şekilde hazırlamak için elimizden geleni yapalım; bugünün küçükleri yarının büyükleri diyen Ata'mıza minnet duygumuzu ifa etmiş olalım...
Toplumumuzun kaliteli insanlara ihtiyacı var, kuru kalabalığa değil!
Allah hepimizin yar ve yardımcısı olsun, akıl fikir versin, eşref-i mahluk(yaratılmışların en şereflisi) olabilme seviyesine çıkabilmeyi nasip etsin vesselam!

16 Kasım 2006

Karnabahar graten ve su misali akıp giden hayat...


"Hayatın her mevsimininin tadını çıkar. Kışın beyaz güzelliğinin de, yazın nemli ve sıcak günlerinin de zevkine var. Her mevsim, her gün, her an gelir geçer ve hiçbiri asla birbirinin aynı yada tekrarı değildir. Kış soğuğunun ortasında yazı, yazın bunaltıcı sıcağında kışı özlemek yerine, her mevsimi kendi güzelliği ile kabul et."
Dan Millman
Hayat kısa, lüzümlu işler ziyadesiyle fazla; hayatı kendimize ve başkalarına zehir etmek yerine kısa olan ömrümüzü (ruhsal doyuma ulaşma ve insanlara, çevremize faydalı olma anlamında) nasıl uzun ve verimli hale getirebilirizin hesaplarını yapmalıyız, yaşamımızı bozuk para misali harcamamalıyız, hırsızların en zararlısı olan akılsızların zamanımızı ve neşemizi çalmasına izin vermemeliyiz...
Giden hayatı geriye getirebilecek hiçbir umar yok ne yazık ki!
Ömer Hayyam'ın dediği gibi; aldığımız her nefesi fırsat bilmeliyiz, ot değiliz ki yeniden bitelim?
Efendim geçelim şimdi de hayatın tadına...
Hayat zevklerimizi hayat uğraşlarımızın önüne koyarsak şayet herşey daha kolay olacaktır bundan emin olabilirsiniz...
Malzemeler : 1 adet orta boy karnabahar
*1 adet orta boy soğan
*Bir iki diş sarımsak
*Arzuya göre minik kuşbaşı et veya kıyma (miktar keyfe keder)
*Yarım litre süt
*3 yemek kaşığı un
*3 yemek kaşığı tereyağı
*1.5 su bardagı kaşar peyniri rendesi
*Yeteri kadar tuz
Hazırlanışı :Çiçeklerine ayırdığımız karnabahar tuz ve limon eklediğimiz suda ve haşlanır. Küçük bir tencereye un ve tereyağı(arzuya göre margarin) konulur ve iyice karıştırılır. Süt ve yarım su bardağı kaşar peyniri rendesi ilave edilir. Sosun topaklanmamasi için kaynayana kadar karıştırılır. Haşlanmış olan karnabaharlar sıcak olarak fırın tepsisine konulur.Ayrı bir yerde soğan, sarımsak ve kıyma kavrulur.Hazırlanan malzeme tepsiye konulan karnabaharların üzerine yayılır. Sıcak sos karnabaharların üzerine dökülür ve üzerine kalan kaşar peyniri rendesi serpilir. 180°-200° de ısıtılmış fırına konulur.
Nar gibi kızarmış gratenimiz hazırdır afiyet olsun...
Graten namına püf noktaları;* Graten yapacağınız yemeğin üzerine galeta tozu serperek daha iyi kızarmasını sağlayabilirsiniz.
*Beşamelinizin çok daha lezzetli olmasını istiyorsanız, sütün içine soğanı doğrayıp, soğanın tadı çıkana kadar bekleyin.

12 Kasım 2006

Pilavlı et sote ve mantar pane...

Mantar pane...
Malzemeler;*Malzemeler:*12 iri mantar
*1 yumurta
*Yarım kahve fincanı un
*1 çorba kaşığı sıvıyağ
*1 çay bardağı süt
*Yarım limonun suyu
*Kızartmak için sıvıyağ
*Tuz
Hazırlanışı:
* Mantarları limonlu suda iyice yıkayın. Yumurtanın akını ayırıp kar halini alıncaya kadar çırpın.
* Bir kapta un, yumurta sarısı, sıvıyağ ve tuzu karıştırın. Sütü ekleyip tahta kaşıkla ezerek düzgün bir kıvama gelinceye karıştırın. Yarım saat bekletin. Çırpılmış yumurta akını ekleyip karıştırın.
* Sıvıyağı tavada kızdırın. Mantarları yumurtalı karışıma bulayıp kızartın. Kağıt havlu üzerine alıp fazla yağını çektirin.Arzuya göre yakıştırdığınız yemeklerin yanında servis yapınız...
afiyet olsuuuun...
Muhteşem bir hafta diliyoruuuum...

Et yemeklerinin lezzetini arttırmak için bir iki ipucu; Biftek, pirzola gibi etlere farklı bir tat katmak için pişirmeden önce 1 kahve fincanı süt, 1 kahve fincanı soğan suyu ve 1 kahve fincanı zeytinyağı karışımında marine edin. Üzerini alüminyum folyo ile kapatıp 3-4 saat buzdolabında bekletin.
Pilavınız tane tane olmuyorsa şayet; içine pişerken bir iki damla limon suyu koyun sonrasında görüşelim...
Bugünlük bu kadar lezzet sırrı yeter;))
Yaprak sarmalar annemden...
Püf noktası;içine az miktarda ince bulgur koyuyoruz lezzet katlanıyor...

07 Kasım 2006

HİNDİSTAN CEVİZLİ KURABİŞLERİM...


Kokusu geldi mi oralara arkadaşlar!

Fırında pişerken ve sonrasında mest eden,davetkar bir koku ortalığı sarıverir kurabiye tutkunları bilir...

Buyurun işte o kurabiyelerden biri daha sizler için pişirildi...

Malzemeler;

*1 paket oda sıcaklığında margarin
*1 su bardağı pudra şekeri
*2 adet yumurta sarısı
*1 çay bardağından az hindistan cevizi
*1 su bardağı nişasta
* kabartma tozu (1 adet)
*Vanilya (1 adet)
*Aldığı kadar un

Hazırlanışı; malzemeler usulünce karıştırılır, minik toplar hazırlanır ve önce yumurta akına sonrasında da hindistan cevizine batırılan kurabiyeler tepsiye dizilir ve önceden ısıtılmış fırına gönderilir...

Gelelim en önemli ve de can alıcı aşamaya; fırından çıkan kurabiyelere eşlik edecek sohbeti canan bulmaya eee o da bulunduysa deymeyin keyfe...

Afiyet olsun...

Muhabbetiniz bol neşeniz daim olsun...

02 Kasım 2006

BAYRAM TATLILARI...

Efendim bayram tatlıları etkinliğine son dakika golü olarak katılmak isteyen ben faaliyete geçmiş olarak sizler için iki tatlı tarifi hazırladım umarım beyenilir ve tez zamanda yapılıp afiyetle yenilir...
Tatlılarımızın ilki; kaymaklı ekmek kadayıfı görünümlü etimek tatlısı (doğan görünümlü şahin gibi;)))

Malzemeler;
*1 paket etimek (ben tuzlu kullanıyorum)
*2 su bardağı toz şeker
*3 su bardağı su
*Bir bilemediniz iki damla limon
Üzeri için;
*750 gr süt
*3 yemek kaşığı tepeleme un
*50 gr margarin( arzuya göre ben koymadım)
*Vanilya veya damla sakızı (ki ben sakız koydum)
*5 yada 6 (keyif sizin) şeker
Hazırlanış ve sunum;
Aslını sorarsanız arkadaşlar iki usulümüz var ;
1. usül; Şerbeti için verdiğimiz ölçü şekerden 2 kaşık kadar alınır ve bir tavada ağdalaştırılır, ayrı bir tancerede de kalan şeker iki su bardağı su ile eriyene kadar kaynatılır ve önceden ağdalaştırdığımız şekerde bu karışıma ilave edilerek kaynatmaya devam edilir(limon ocaktan indirmeye yakın ilave edilir). sonrasında borcama dizip hazırlamış olduğumuz etimeklerin üzerine şerbetimiz boca edilir.
2. usül;2 su bardağı şekerin tamamı ağdalaştırılır (ki ben öyle yaptım), sonrasında 3 su bardağı su ılık olarak ağdalaşan şekerin üzerine yavaş yavaş ilave edilir.
*İlk usül tatlımızı yeni deneme girişiminde bulunacaklar için uygundur duyrulur...
Kaymak niyetine;
Un, süt, şeker, margarin( margarini çırpma aşamasında koymamız tavsiye ediliyor) ve isteğe göre aromamız tencerede kaynatılır, 10 dakika mikserle çırpılır veee şerbetini çekmiş olan etimeklerimizle buluşturulur...
İkinci tatlımız ise biraz zahmetlice ama olsun sizler nasılsa üstesinden gelirsiniz...
Burma baklava;

Malzemeler;
*1 su bardagi sıvı yağ
*1 su bardağı tam yağlı süt
*yarım su bardağı su
*3 yumurta
*2 çorba kasığı sirke
*Bir fiskecik tuz
İcine;
Ceviz içi
Üzerine;
*2 su bardağı sıvı yağ
*yarım paket tereyağı
Şerbeti icin;
*7 su bardagi su
*6,5 su bardağı şeker
*2 vanilya
*Yarım limon
Hazırlanışı;
Yağ, süt, su, yumurta ve sirke bir kaba alınır ve çırpılarak iyice karıştırılır. Daha sonra un yavas yavas ilave edilir ve yoğrulur.Yoğurulan hamur kulak memesi kıvamına gelince; hamurun üzeri nemli bir bezile kapatılır ve 2 saat kadar dinlendirilir.Hamurdan bezeler yapılır yaklaşık 40 adet çıkan bezeler unlanmış bir tepsiye dizilir tekrar üzeri kapatılır ve dinlenmeye bırakılır.Dinlenen hamurumuz uygun bir yerde bol nisasta kullanılarak açılma işlemi başlatılır .Püf noktası; hamurun oklavayla açılırken ellerin orta kısma gelmemesi kenarların yuvarlanarak açılmasıdır aksi takdirde yufkamızın ortası ince kenarlari kalın olur ve istediğimiz sonucu alamayız. Ayrıca dikkat edilmesi gereken baska bir konu da hamuru mümkün olduğu kadar çabuk açmaktır (hamurun kurumaması dolayısıylada açarken zorlanmamak için). Yufka açıldıktan sonra oklavanın üzerine tamamen sarılır ve her iki taraftan ortaya dogru iterek büzülür.Daha sonra büzgüler hafif açılır ve hamur tekrar oklavanın üzerinden açılır oklavaya yakın kısmına ceviz içi serpilir.Hamur oklavaya tekrar serbest yani cok sıkı olmayacak şekilde sarılır ve tamamen sarılınca yufkanın altında kalan kısım bıçakla kesilir ve düzeltilir. Hafif büzdürülerek hamur oklavadan çıkarılır ve kenarlarından bıçakla az bir kısmı kesilip düzeltilir ve yapılan rula eşit parçalara bölünür (bizimkisi 4 eşit parçadır efendim). Tepsiye yerleştirilir.Aynı muamele bütün bezelere uygulanır.Bir taraftan ocakta yakmadan eritmiş olduğumuz tereyağı ve sıvı yağ karışımı bir kaşıkla baklavaların üzerine eşit olarak dökülür.Önceden ısıtılmış 200 derecelik fırında altı ve üstü hafif kızarınca fırının derecesi 150 ye düşürülür ve daha çıtır olması sağlanır. üzeri kızarana kadar pişirilir. Fırından çıkarılan baklava soğumaya bırakılır.
Şerbet hazırlanır( su ve şeker ocağa konur düşük ateşte iyice kaynatılıp limon ilavesiyle ocaktan alınır.Ilık hale getirilen şerbet yine ılık baklavaların üzerine itinmayla dökülür ve şerbetini çekince servis yapılır.
AFİYET OLSUN:)))

28 Ekim 2006

Bir bayram daha nihayetlendi...


Her güzel şeyin bitimi esef, her kötü şeyin bitimi ferahlık verir insana derler...
Neşesiyle, coşkusuyla, koşuşturmasıyla bir güzel bayram daha nihayetlendi...
Kısa lakin hoş bir bayramdı bu bayram...
Cumartesiden düştüm yollara vardım bizim illere...
Tabi süpriz yapıcam ya kimseye haber vermedim vermedim de ne oldu sanki melemene talim bir iftar geçirdik olsun lezzetli yapmış bizim geçmişin ufaklığı şimdinin delikanlısı kardeşim...
Ev ahalisi kardeşim hariç iftarda (Allahtan kardeşim evdeymiş yoksa ortada kalmıştık vesselam!)
Dedim madem haber vermeden geldik süprizi tam yapalım ; yapalım yapalım ne yapalım?-şöyle dillere ve de evlere şenlik bir Ramazan eğlencesi yapalım torunlarımıza anlatacak bizimde hikayemiz olsun!
İftardan sonra; ben deniz ucube kılığına girdim nasıl mı? şöyle ki; siyah örtmeli, spor ayakkabılı, yüzü ayakkabı boyasıyla boyanmış, şişe dibi gözlüklü, gözünün teki bandajlı ,bastonlu, elinde siyah bir torba torbanın içinde çeşitli yiyecekler...
Büyük yiğenim ve kardeşim suç ortaklarım olarak başladık ev ahalisinin tek tek eve düşmesini beklemeye...
öncelikle büyük ablam teşrif ettiler; ilk çekim başladı (bu arada gizli çekimler de yapılıyor sonrasında izleyip gülmek için...) kapı bastonla tokmaklandı, ablam kapıyı açtı tabi açmasıyla bismillah deyip kapatması bir oldu, sonra tüm cesaretini toplayıp tekrar kapıyı açtı teyzem buyur ne istiyosun demeye kalmadı benim ufaklığı gördü ve çekim nihayetlendi (gülüşmeler v.s...)
İkinci perde; diğer ekip topluca teşrif ettiler(saat gece yarısı 1.00); senaryo yine aynı bu sefer koptu kıyamet...:)))
Uzunca süren pazarlıktan sonra bir parça ekmek,10 ytl, 25 kuruşla gecenin sonunu getirdik...
Yiyenlerimin çığlıkları, eniştemin bolkör tavrı ve sonrasında beti benzi atmış insanlar'ın olayın gerçek yüzünü öğrendiklerinde gösterdikleri rahat tavırlar ve bol kahkahalar...
Geçmiş günlerde Ramazanlarda küpecik denen bir eğlence şekli varmış bilmem bilirmisiniz?-Hani büyükler teravih namazına giderlermişte çocuklar kapı kapı gezip küpecik manisi(küpecik küpecik yağdan baldan küpecik , yağ olmazsa bal olsun ev sahibi sağ olsun, al yanaklı teyze merdivenden inde gel inde gel ,bizim sarı liraları alda gel alda gel....) eşliğinde harçlık isterlermiş işte ben deniz de tanınmamak için böyle bir yola başvurup ortamı neşelendirmek istedim ödünü patlatıp daha sonrasında da gülme krizine soktuğum tüm sevdiklerimden özür diliyor ve birlikte nice güzel bayramlara diyorum...
Umarım sıkılmamışsınızdır paylaşmak istedim bayramın can alıcı olayını...
Ayrıca siz sevgili dostlarımın da geçmiş bayramını en içten samimi duygularımla kutluyorum...
Sevgi ve de muhabbetle...

15 Ekim 2006

Bir de böylesini deneyin; İNCİRLİ SÜTLAÇ!

Sevgili dostlar; hiç incirli sütlaç olur mu demeyin ben yaptım oldu...
Bildiğimiz tatlılara renk getirmekte üstüme yoktur...
Eskiden Rahmetli anneannem; sütlü incir tatlısı yapardı ve de çoook lezzetli olurdu işte arkadaşlar ilham noktam( itiraf ediyorum anneannem) oldu...
Ben deniz de süt ile incirin birbirine çok yakıştığını düşünenleren oldum!
Veeee ilk denememi sütlü bir tatlı olan ; Sütlaç üzerinde gerçekleştirdim!
Tadanlardan beğeni dolu sözler aldığım için de yayınlamakta ve sizlerle paylaşmakta bir sakınca görmedim...
Buyurunuz efendiiiim;
Malzemeler:
*1 l süt
*1 su bardağı şeker
*Kase adedince bir yada iki(yine arzuya göre) önceden ıslatılmış incir
*1,5 çay bardağı pirinç
*1 yemek kaşığı(silme) nişasta(katı ve sulu tercihinize göre ayarlanabilir,ben katı sevenlerdenim)
*1 vanilya
*pirinçleri önceden haşlamak için bir miktar su
*üzeri için:tarçın, ceviz...
Hazırlanışı;
Temizlediğimiz pirinçler bir miktar su ile kaynatılarak yumuşatılır ve üzerine süt ilave edilerek kaynamaya bırakılır sonrasında şeker ilave edilir( burası önemli neden önemli hemen açıklıyorum; bu sayede hem sütün içerisindeki laktozdan faydalanmış hemde sütteki kalsiyum kaybını önlemiş oluyoruz...) ara sıra karıştıralım ki dibi tutmasın arkadaşlar, bir miktar kaynayan sütlacımıza;süt ile seyrelttiğimiz (bir kapta az bir sütle nişastamızı eritelim) nişastamızıda ilave edelim. Kaynamış , pirinciyle ve nişastasıyla hemhal olmuş sütlacımıza yoğun aromasından faydalanmak için bir de vanilyamızıdan ilave edelim; kaselerimize suda bir miktar beklettiğimiz incirleri doğrayalım üzerine kaynar kaynar sütlacımızı dökelim işlem tamam!
İşte soğuk günlerde içimizi ısıtacak ve aynı zaman da mutluluk hormonumuzu alt üst edecek bir tatlı afiyet olsun efendim...
Ramazana ayına'da yakışır yani...
Not; bu arada arkadaşlar sizler için güllaçta yapmıştım ama anlaşılan sizler için değil bizler için olmuş ki; resmini çekmeden tüketmişiz kısmet artık bir daha ki sefere:(((
Huzurlu ve enerji dolu bir hafta diliyorum...

10 Ekim 2006

İNSANI YORGUN DÜŞÜREN 11 ENERJİ DÜŞMANI...

Sizlerinde bir hayli ilgisini çekeceğini düşündüğüm ,SENİNLE dergisininden yapmış olduğum bir alıntıyı paylaşmak istedim arkadaşlar...
İnsanı yorgun düşüren 11 enerji düşmanı Cep telefonu, floresan ışık, küf gibi etkenler enerjimizden çalıyorlar.

Bilim adamları, kronik yorgunluk ile tüm bu etkenler arasında şaşılacak bağlantılar olduğunu tespit ettiler.

1- Derin uykuda bizi rahatsız edenler :Gürültü stres yaratır ve stres tansiyonu yükseltir. Sonuçta sürekli halsiz ve uykulu oluruz. Bunun için size önerimiz, yatak odanızdan saat gibi ses çıkarabilecek tüm eşyaları kaldırmanız olacaktır.

2- Kahve ve çay: 6 fincandan sonrası zarar!Kafein uyarıcı etki yapar, yani beyne daha fazla enerji emri verir. Günde 3fincan kadar çay veya kahve içersek, bu canlandırıcı özellikten iyi şekildefaydalanırız. Fakat miktar ikiye katlanırsa, kafein ve tein, vücudumuzdakidemiri emer. Bu durumda beyin ve kalbe yeterli oranda oksijen gitmez.Sonuçta kendimizi çok yorgun hissederiz.

3- Karbonhidrat uyku hapı etkisi yaparTüm karbonhidratlar, aç karnına yenildiği zaman ağırlık yapar. Siz siz olun,aç karnına bu besinleri tüketmemeye özen gösterin.

4- Su eksilirse dikkatiniz de dağılır. Her gün yaklaşık 8 bardak su içmemiz gerekiyor, yoksa hissedilir bir biçimdeenerji boşluğuna düşeriz. En iyisi, her saat başı içine biraz limon suyu sıkılmış bir bardak su içmektir.

5- Cep telefonu hipnozdan beter 20 dakikadan uzun telefon görüşmelerinin uyku hipnozu gibi bir etki yaptığı ortaya çıktı. Dolayısıyla, uzun süreli ve sık olarak telefonla konuşmak bizi yorar.

6- Duş alacağımıza yatağa geri dönelim daha iyi. Suyun sıcaklığı vücut sıcaklığının çok üzerindeyse bünyemiz uyku getiren hormonları fazlasıyla salgılamaya başlar. Akşamları iyi uyumak için sıcakla, sabahları enerji depolamak için ılık suyla yıkanın!

7- Bazı besinlere karşı dayanıksız olabilirsiniz. Her şeyi doğru yaptığınız halde zinde değilseniz, "çölyak" hastası olabilirsiniz. Bu bünyenizin tahıl nişastalarını işleyememesi anlamına gelir. Baş ağrısı ve yorgunluktan şikayet eden bu kişilerin buğday, arpa gibi tahıllardan uzak durması gerekir.

8- Kola bünyeyi aside boğar. Az harekete bir de aşırı kola, çay ve et tüketimi eklenirse, bünyede aşırı asit meydana gelir. Sonuçta da dolaşım bozuklukları, migren, bağışıklık sisteminin zayıflaması gibi rahatsızlıklar yaşanır.

9- Gürültü de yorar. Uzun süreli gürültüye maruz kalan insanların enerjisi tükeniyor. Bağıra çağıra konuşan insanların arasında olmak bile insanı yormaya yetiyor.

10- Floresan ışığı kronik esnemeye neden olur. Floresan ışık, öğrenme ve konsantrasyon yetimizi yüzde 60 oranında düşürür.Gün içinde saatlerce bu ışığa maruz kalan birinin bağışıklık sisteminin zayıfladığı ispatlandı. Bu da kronik yorgunluğa neden olabilir.

11- Küften uzak durmalı. Bulunduğunuz ortam yeterince havalanmıyorsa küf oluşabilir. Bünye, küfe tıpkı mikroplarda olduğu gibi karşılık verir, bununla mücadele eder. Bu da açıklanamayan sürekli yorgunluğa neden olabilir.

BİR ÖNERİ; Zencefil ve karanfilli bir kek vücudunuzdaki mutluluk hormonlarının üretimini artırır, sizi canlandırır. Muskat da "myristicin" adı verilen bir madde içerir ki, bu madde doping ile çok büyük benzerlik taşır*

Sevgi, muhabbet ve sağlık dolu bir gün dileğiyle ...

30 Eylül 2006

KIYMALI SU BÖREĞİ

Her zaman olduğu gibi sevgi ve de muhabbetle sizleri selamlıyorum dostlar!
Ramazan ayına özel hikmetli sözleri sizlerle paylaşmaktan keyif duyacağımı düşünerek ilk söz dizemi ekliyorum...
Günün hikmetli sözü;
Bildiğini bilenin arkasından gidiniz,
Bildiğini bilmeyeni uyarın,
Bilmediğini bilene öğretiniz,
Bilmediğini bilmeyenden kaçınız.
(Konfüçyus)

Sevgili dostlar;
Bu sefer sizler için biraz zahmetli fakat bir o kadar da lezzetli bir tarif seçtim tam ağzınıza layık ve de Ramazan ayına özel bir börek!
MALZEMELER;
• 6 yumurta
• 6 kahve fincanı su
• Aldığı kadar un
•250 gr tereyağ
• Tuz
İÇ MALZEME:
• 250 gr. kıyma
• Tuz • 1 adet soğan
• Pul biber
• 1 yemek kaşığı tereyağ

HAZIRLANIŞI;
Unu hamur yoğurma kabına eleyin. Ortasını havuz gibi açıp yumurtaları kırın. Su ve tuz ilave edip sertçe bir hamur yoğurun. Hamurdan yumurta büyüklüğünde parçalar koparıp 12 beze hazırlayın. Bezelerin üzerine nemli bir bez örtüp dinlendirin. Kıymaya tuz ekleyip kavurun. Tereyağı eritin. Hamurları yufka şeklinde incecik açın. İki yufkayı ayırın. Kalan yufkaları dörde kesin. Tepsiyi yağlayın. Ayırdığınız bütün yufkanın birini tepsiye yerleştirin. Dörde kestiğiniz yufkaları kaynar tuzlu suda haşlayıp soğuk suya alın. Süzgeci ters çevirin. Haşlanmış yufkaları üzerine yayıp fazla suyunu süzün. İki sırada bir eritilmiş tereyağı sürerek yufkaların yarısını tepsiye yerleştirin. Hazırladığınız iç malzemeyi yayıp kalan yufkalara aynı işlemi uygulayın. Üzerine kalan bütün yufkayı serin.Tereyağı ile yağlayıp önceden ısıtılmış 180 dereceye ayarlı fırında üzeri kızarıncaya kadar pişirin. Ilık olarak servis yapın.
AFİYET OLSUUUUN...
İlAFİYET OLSUN...k yorumu yapmak için tıklayın

23 Eylül 2006

ŞEKER KONAĞI 2


Konağımızın salonundan bir köşe...Konağımızda çalışma odası olarak dizayn edilmiş bir oda...
Son olarakta konağımızın yatak odasından bir köşe...
FANİ DÜNYA'NIN PADİŞAHI DEGİLİM. GÖNÜL HIRKALARINI YAMAR GİYERİM. DOSTLARLA AĞLAR, DOSTLARLA GÜLERİM. SİZ GÖNÜL DOSTLARIMA, MASUMLARIN KATLEDİLMEDİĞİ, AÇLARIN DOYURULDUĞU, HUZURLU VE DE BEREKETLİ RAMAZANLAR DİLERİM...

21 Eylül 2006

ŞEKER KONAĞI 1

Ben deniz düğünden giriş yaptım lakin seyehatimizin ilk durağı Kütahyaydı...
Şeker gibi dostlarıma Kütahya seyehatimizden geçmişin gizemini günümüze yansıtan duvarlarının dili olsa da konuşsa diyebileceğimiz kadar içinde kimbilir ne anıların yaşandığı 1700'lü yıllardan (şimdilerde otel ve gezek dediğimiz günlerde hizmet veren bir kurum) şeker mi şeker bir konak örneği...

Hoşgeldiniz edasıyla açılan, tokmağına kimbilir bizden önce kimlerin ellerinin değdiği haşmetli kapı...
Hoş oymalarla bezeli dolaplarıyla oturma odası...
Sobası günümüze ait olsa daeskilerin tabiri ile hoş bir ocaklık...
Yine oymalarla bezeli yüklük tarzında bir dolap...

05 Eylül 2006

Cheese Cake

Sevgili dostlar detaylara girmeden önce aralara ağız tadı mahiyetinde birşeyler sıkıştırayım istedim işte ağız tadı göz ziyafeti tatlardan biri daha; cheese kek!
Geçen hafta yani evime döndüğüm hafta; sevgili Dilek ablam bir toplantısına beni de davet etti tabi ben dururmuyum hemen davete icabet mahiyetinde katıldım...
İyiki de katılmışım aksi takdirde sizlerle kızgın kumlardan serin sulara bu nefis keki buluşturamıyacaktım!
Deneyin ve tadın pişman olmıyacaksınız...
Biz tattık darısı başınıza...
Buyurunuz efendiiiiim...
MALZEMELER;*2 paket burçak bisküvi
*30 gr. margarin
*2 paket krem şanti
*1 su bardağı soğuk süt
*1 çay bardağı pudra şekeri
*1 paket labne peyniri
*yarım kilo dondurulmuş vişne (içine 1 çay bardağı arzuya göre tatlı sevenler için 1 su bardağı pudra şekeri)
HAZIRLANIŞI; Öncelikle burçak bisküviler rondodan geçirilir, 30gr oda sıcaklığında ki margarinle bir güzel marine edilir ve kelepçeli pasta kalıbının dibine itinayla yayılır sonrasın da 2 paket krem şantimiz 1 çay bardağı pudra şekerimizle(arzuya göre tadı artırabilirsiniz)ve soğuk sütümüzle alabildiğine çırpılır(püf noktası bu çırpma işleminde yatıyor duyrulur!) bu çırpılmanın bir safhasında labne peyniri ilave edilir çırpmanın dozu artırılarak krema kıvamına getirilir ve itinayla kalıbımıza yaydığımız bisküvilerin üstüne yine itinayla yayılır ve hoooop dondurucuya...
Gelelim insanın başını döndüren sos tarifimize; vişnelerimiz derince bir kaba alınır ve pudra şekeriyle kaynatılır(pudra şekeri keyfe keder; miktarı artırılıp eksiltilebilir) köpürmeye başladığı anda ocaktan alınır ve blendırdan geçirilerek soğumaya terkedilir...
Veeee geldik en heyecanlı duruma sunum aşamasına...
Dondurucuda yeterince donmuş olan pastamız kelepçesinden azad edilerek servis tabağına alınır ve naif bir biçim de dilimlenir ve de kişiye özel servis tabağına alındığında hani şu soğumaya terkettiğimiz sos var ya! işte o dökülür ve ikram edilir...
Efendim ne diyeyim afiyet olsun...;) ♥

30 Ağustos 2006

Veeee oğluş sünnet olduuuu...

Erkekliğe ilk adım SÜNNET!


Sevgili dostlar!
Uzunca bir aradan sonra tekrar sizlerle birlikte olmanın sürurunu yaşıyorum...
Uzunca bir ara diyorum zira bana çok uzun geldi çünkü sizleri özledim...
Taşınıyoruz diye gittik birçok işi hallettikte geldik...
Hangi birinden başlasam bilemiyorum; Sevgili görümcem Fatoşun dünya evine girmesi, dört günlük Akbük tatili, oğluşun sünneti veee sonrasında başımıza gelenler...
Bugünlük kısa bir girizgah olsun detaylara sonra gireriz...
Şair N.Fazılın dediği gibi; komşuya hatır soran sıra sıra terlikler ölçülü uzaklıkta yakın beraberlikler...

Tahtını biz yaptık bahtını Allah yapsın...

Bu arada saatten haberim yeni oldu(saat;00:40) tevafuk bu ya oğluş bugün itibariyle sekiz yaşından gün almış bulunmakta vatana millete hayırlı olsun...

Sevgi ve de muhabbetle...

05 Haziran 2006

YOK OLAN ADALET...

Bu iki kavram birbirine zıt olmakla beraber, toplum hayatında gözardı edilmemesi gerekmektedir.
Nedir zulüm? - haksız yere mazlumlara yapılan işkence...
Nedir adalet? - her canlının hakkına riayet edip gözetmek!
Durum bu kadar açıkken niye bazı insanlar halden anlamaz bir tavır sergilerler?
Vijdanlar bu kadar mı köreldi? haksızlığa karşı diller bu kadar mı lal oldu?
Yazık! çok yazık! bazen insan olmaktan esef duyuyorum...
Biraz gecikmeyle de olsa Danıştay saldırısını ve diğer tüm terör saldırılarını şiddetle kınıyor ve yazıma bu zaviyeden ( açıdan ) devam etmek istiyorum!
Zulüm karanlık ve cahiliyetten ibarettir. Bunu kimse inkar edemez!
Tarih bir çok zulüm örnekleriyle doludur. İyi kötü mürekkep yalamış herkes bilir bunları...
Bilir de neden tarihi tekerrür ettirir acaba? (sözüm meclisten dışarı)
Değerli şair ve ozanımız yunus Emre'nin şu sözü derdimi daha iyi anlatır diye düşünüyorum;
İlim ilim bilmektir, ilim kendini bilmektir,
Sen kendini bilmezsen, daha nice okumaktır!
Önce insan kendini bilmeli haddini bilmeli tabiri caizse! dolayısıyla da haddini aşan şeyler yapmamalı...
Vijdan fakiri insanların hadlerini aştıklarını ve boylarından büyük işlere kalkıştıklarını düşünüyorum ...
Evet ne demiştik; tarih tekerrürden ibaret ne yazık ki kabul etsekte etmesekte...
M.Akif'inde ifade ettiği gibi geçmişten bir nevi ders alınmış olsaydı tarih tekerrür edermiydi hiç? geçmişteki yaşanmışlıklardan ders alınmış olsaydı bugün zalimin zulmüne meydan verilmezdi. Bugün katliam korkusu için de yaşayan masum insanlarımızın tahammülü kalmamış olup hakkın adaletini arıyorlar. O'nlarda elbet birgün haklarını zalimlerden alırlar; "alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste..."
İşte böyle zalimlerin zulümlerinin zararı kendilerine çıkacaktır, kazdıkları kuyuya kendileri düşeceklerdir. Mazlumların ahı gün gelip çıkacak, hak yerini bulacak Adil olan Allah adaletini gösterecektir!
Geçmişte adalet üzerine kurulmuş osmanlı imparatorluğu himayesinde ki hiçbir yabancı azınlığa zulüm ve haksızlık yapılmazdı; Masum, silahsız, kadın ve çocukların hakkı her zaman gözetilirdi. Diğer milletler gibi masum insanların kanına girilmezdi. Buna misal; Dev Fatih İstanbul'u Bizanslılardan aldığı zaman burada yaşayan masum halka, her türlü ihtiyaçlarında; din, dil hürriyeti tanımıştır. Bunun için Osmanlı İmp. himayesindeki milletler hiçbir zaman ayaklanmamışlar yüksek adalet sahibi Osmanlı'ya sadık kalmışlardır.
Bu konunun sonu daha nereye kadar varır bilemem...
Onun için sözlerimi; M. AKİF'in dörtlüğü ile bitirmek istiyorum ve bir süreliğine ( taşınma nedeniyle) yayınıma ara veriyorum arkadaşlar! ben deniz de sevgili Şennur gibi beni özleyin anacığım diyorum...
"Zalimi alkışlayamam, zulmü asla sevemem,
Gelenin keyfi için geçmişime kalkıp sövemem.
Biri ecdadıma saldırdı mı? boğarım!
Boğamazsın ki; hiç olmazsa yanımdan kovarım."
SEVGİ VE DE MUHABBETLE...

19 Mayıs 2006

BİR GENÇLİK DÜŞLÜYORUM...

Bu günler de; beni ziyadesiyle üzen; gençlerimizin hal ve gidişatı...
Ne zamandır sizlerle paylaşmak istiyordum...
Her gün kursa giderken geçtiğim okul önündeki esef dolu manzaralar beni bu yazıyı yazmam için adeteta tetikledi...
Ağıza alınmayacak derece de çirkin küfürlerin sigarayla pekiştirilmesi vs...
Bir gençlik düşlüyorum; zifiri karanlıkta ak sütün içindeki ak kılı farkedecek kadar; gözü keskin, ince fikirli, ileri görüşlü ve atak...
Gençliğini eğlenmekle (eğlenmeyi; boşa vakit geçirmek ve oyalanmak niyetiyle kullandım yanlış anlaşılmasın) geçiren kimseler, muhakkak ihtiyarlığını ağlamakla geçirenler olacaktır.
Gençler; öyle bir çaba sarfetmelidir ki; Cumhuriyet; gerek sizler gerekse sizden sonrakiler için dikenli yollardan arınmış gül bahçesi olsun...
Bizler biliyoruz ki; gençliğinde bilgi ağacını dikmeyenlerin, ihtiyarlığında gölgesinde barınacak bir ağacı olmayacaktır. Lakin gençliğimizin kıymeti anlaşılamıyor ihtiyarlık başa gelmeyince...
Öyleyse hiçbirşey son bulmadan, gençlik elde bir kuştu kanatlanıp uçtu dememek için öğrenmeye ve öğretmeye zaman ayırmalıyız ki bizlerden bahtiyarı olmasın ve geleceğimizi güvenilir ellere teslim etmenin haklı gururunu bizler de bir nebze olsun yaşayabilelim...
Bu sayede de milletimiz ve devletimiz ilalebet ayakta payidar kalabilsin...
Bu da bir an önce kolları sıvamakla olacaktır. Gençlik batının; esrarkeş, batak kokan, asi, filtresiz havasından, paçavra kıyafetleiyle süslü delimsek hallerinden, sorumsuz gidişatından sıyrılmalıdır; tıpkı elmasın kömürden süzülüp ayrıldığı gibi...
Herkezce malumdur ki; yenilikleri, medeniyeti bu gibi hallerde arayanların sonu acı ile biten hüsrana sebebiyet vermektir. Çağın getirdiği her türlü ileri görüşlü yeniliklerle dolu bilim ve teknolojisini en güzel biçimde başarı ile uygulamalı, geçmişin kültürünü, maneviyatını, özbenliğini yitirmeden, çağı aydınlatan, doğruluk ilkesini benimseyen, mükemmel, örnek gençlik olunmalıdır diye düşünüyorum...
Her karış toprağı şehit kanıyla yoğrulan eşsiz cevher parçası vatanımızı ilalebet müdafa ve muhafaza etmeliyiz ; bu da bizim damarlarımız daki asil kanda mevcut...
Bu güç ve potansiyel gençlerimiz de var bunu biliyorum sadece işlendikleri eller ve özenti onları bu hale getirdi...
Biz yetişkinler de biraz daha hoşgörülü, samimi ve değer verici olursak gençlerimizi tekrardan kazanmak hiç de zor olmayacaktır...
Eleştirilerimiz; yıkıcı, yıpratıcı, ezici değil de; yapıcı, yüreklendirici ve şevkat dolu olsun...
En azından deneyelim; ne kaybederiz ki?

Resmi yorumsuz sizlerle paylaşıyorum ve gençlerimizin bayramını kutluyorum...



1915 Çanakkale gençler cemiyeti...

12 Mayıs 2006

ANNE!

ANNEME MEKTUP Ben bu gurbet ile düştüm düşeli,
Hergün biraz daha süzülmekteyim.
Her gece, için de mermer döşeli,
Bir soğuk yatakata büzülmekteyim
Böylece bir lahza kaldığım zaman,
Geceyi koynuma aldığım zaman,
Gözlerim kapanıp daldığım zaman,
Yeniden yollara düzülmekteyim.
Son günüm yaklaştı görünesiye,
Kalmadı bir adım yol ileriye,
Yüzünü görmeden ölürsem diye,
Üzülmekteyim ben , üzülmekteyim...
Necip Fazıl Kısakürek
Şevkat kahramanları tüm annelerimizin anneler gününü kutluyorum...
Sevgi ve de muhabbetle...

06 Mayıs 2006

GÖNÜL DİLİ...

Yedigöller; Dilek çeşmesi (dileklerim tüm insanlık için...)

"Her şey sen de gizli:

Yerin seni çektiği kadar ağırsın,

kanatlarının çırpındığı kadar hafif...

Kalbinin attığı kadar canlısın,

Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...

Sevdiklerin kadar iyisin,

Nefret ettiklerin kadar kötü...

Ne renk olursa olsun kaşın gözün

karşındakinin gördüğüdür rengin...

Yaşadıklarını kar sayma:

Yaşadığın kadar yakınsın sonuna ne kadar yaşarsan yaşa,

Sevdiğin kadardır ömrün...

Gülebildiğin kadar mutlusun,

Üzülme, bil ki ağladığın kadar güleceksin.

Sakın bitti sanma her şeyi, sevdiğin kadar sevileceksin.

Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer

Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın.

Bir gün yalan söyleyeceksen eğer

bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın...

Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret

Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın.

Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın,

Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.

Kendini yalnız hissettiğin kadar yalnızsın

Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.

Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin...

İşte budur hayat!

İşte budur yaşamak, bunu hatırladığın kadar yaşarsın.

Bunu unttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün

Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun.

Çiçek sulandığı kadar güzeldir,

Kuşlar ötebildiği kadar sevimli.

Bebek ağladığı kadar bebektir

Ve her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,

Sevdiğin kadar sevilirsin..."Can Yücel

01 Mayıs 2006

KADINBUDU KÖFTE...

Bir zamanlar 'Mein balıkçısı' diye, talihi ile meşhur bir adam varmış. Mein kıyılarında balık pek az tutulduğu halde bu adam ne zaman balığa çıksa boş dönmez, sepetler dolusu balıkla gelirmiş.
Adam bu yüzden para kazanırken talihi de dillere destan olmuş. O kadar ki birinin fazla talihli olduğunu anlatmak için' Mein balıkçısı gibi talihli' demek adet haline gelmiş.
Günün birinde balıkçı ölmüş. Cenaze için evine gelenler, Mein balıkçısı'nın evinde balık ve su üzerine zengin bir kütüphane olduğunu hayretle görmüşler; adamın balık avından neden boş dönmediğini o zaman anlamışlar.
"Bir yıl sonrasıysa düşündüğün, tohum ek.
Ağaç dik, on yıl sonrasıysa tasarladığın.
Ama düşünüyorsan yüzyıl ötesini, halkı eğit o zaman.
Bir kez tohum ekersen bir kez ürün alırsın.
Yüz kez olur bu ürün , eğitirsen milleti.
Birisine bir balık verirsen, doyar bir defalık.
Balık tutmayı öğret, doysun ömür boyunca."Kuan-Tzu

Minik bir hikaye ile merhaba demek istedim bu gün sevgili dostlar!
Tariflerimi minik hikeye ve özlü sözlerle süslemek hoşuma gidiyor arkadaşlar umarım sıkmıyorumdur sizleri...
Balıkesir'den sevgili arkadaşım Gönül ve tabiki de siz değerli blok dostalarım için kadınbudu köfte tarifim;



Malzemeler :
500 gr. yağsız kıyma
1 çay bardağı pirinç
1 orta boy soğan
1 tatlı kaşığı tuz
1 çay kaşığı karabiber
8 dal maydanoz
3 yumurta
biraz un
kızartmak için mısırözü ya da ayçiçek yağı

Yapılışı :
Kıymayı ikiye ayır. Bir parçasını on dakika hafif ateşte pembeleştir. Pirinci haşla, süz. Soğanı rendele. Maydanozu ince ince kıy. Çiğ kıyma, pembeleştirdiğin kıyma, pirinç, soğan, maydanoz, tuz ve karabiberi ilave et ve yoğur, ceviz büyüklüğünde eline al köfte şekline getir. 3 yumurtayı telle az çırp, biraz tuz ilave et, köfteleri önce una sonra yumurtaya batır, kızgın salat yağında kızart.
Sanırım yanına patates veya semizotu salatası da yaparsanız çok güzel olur diye düşünüyorum arkadaşlar...
Afiyet olsun...

29 Nisan 2006

Takılara devam...

Sevgili Dostlar;
Sizler için yapmış olduğum iki takı örneği beyenilerinize sunulmak üzere görücüye çıktılar ...
Altta görmüş olduğunuz kolyeme kirazım adını taktım!


İkinci olarak görmüş olduğumuz kolyemiz sedef olup kendisinin de adını sedefim koydum!

Huzurlu ve mutlu bir hafta sonu dileklerimle...

25 Nisan 2006

YÖRESEL TATLAR...

Sevgili dostlar;
Hani şu gezelim görelim programları vardır ya işte onlardan birinden almıştım tarifi...
Yemeğimizin ismi Lenger!
Hangi yöremize ait olduğu inanın aklımda değil; bilgisi olanlar var ise bana yardımcı olursa sevinirim;
Malzemeler; ıspanak, yumurta, un, pul biber, kara biber ve tuz.
Yapılış; aynen mücver yapar gibi hazırlanıp kızartılıyor ve yoğurt ile servis yapılıyor...
Bana sorarsanız yemeğimizin ismi ıspanak mücveri ama?
Ispanağa veda etmeden önce son bir hamleydi...
Sevgi ve de muhabbetle...

20 Nisan 2006

Gn. MacArthur'un oğluna vasiyeti...

Yedigöller; seyrengah tepesi...

Tanrım, bana bir oğul ver ki,
zayıf olduğu anı bilecek kadar güçlü,
korktuğu zaman kendini bulabilecek denli cesur,
şerefli bir yenilgide gururlu ve eğilmeyen,
fakat zaferde yumuşak ve alçakgönüllü olsun.
Bana bir oğul ver ki, istekleri yaptıklarının yerini almasınve bilginin temel taşının kendini tanımak olduğunu kavrasın.
Onu kolaylık ve rahat yolundan değil,
güçlükler ve savaşımlar yolundan gönder ki,
fırtınada ayakta durmayı öğrensin.
Bunu başaramayanlara da şevkatli davransın.
Kalbi temiz bir oğul ver, amacı yüksek olsun.
Başkalarını yönetmeden önce kendini yönetebilsin.
Gülmeyi bilsin ama ağlamayı da hiçbir zaman unutmasın.
Geleceğe yönelebilsin ama geçmişi unutmasın.
Bu nitelikleri bulduktan sonra da,
yaşamın espirilerine karşı o denli yeterli duygusu olsun ki; ciddi olmakla birlikte kendisini fazla ciddiye almasın.
O na alçakgönüllülük ver ki, her zaman büyüklüğün sadeliğini,
açık fikirliliğin bilgeliğini, gerçek gücün değerini anlasın.
O zaman ben, babası, "Boşuna yaşamamışım"
diye fısıldamaya devam edebilirim.

16 Nisan 2006

ÇOCUKLARIMIZ...


Sevgili Dostlar; son birkaç gündür oğlum ve birkaç veli yüzünden sıkıntılı günler yaşamaktayım...
Birkaç velimizin ceviz kabuğunu (kızımı ittirmiş, çorapları kirlenmiş ve kulaktan dolama çocukların ağzından kuru bilgilerle ) doldurmayacak meselelerden oğlumu bana şikayet etmeleri beni ziyadesiyle üzmüş durumda...
Yine bir veli beni yolda çevirip; oğlun kızıma bu senin gerçek annen değil! bunlar senin gerçek ailen değil gibi sözler sarfettiğini, bacaklarını tekmelediğini söyledi bunun üzerine ben kendisinin çocuğuna bu olayı okulda gayet nazik ve sevecen bir şekilde sorduğum da çocuk bana; hayır teyzeciğim yok öyle birşey diyor! siz olsanız benim durumum da nasıl davranırdınız arkadaşlar?
Niye üzmüş durum da çünkü; benim oğlum bu tür ufak tefek meseleler gibi değil sık sık dayak yiyen bir çocuk; buna sebep biz ebeveynlerinin sana vurana sen de vur diye eğitmeyip sana vurana karşılık verme fakat kendini koru diye eğitmemiz midir bilinmez!
Okulların kapanmasına iki ay kalmasına rağmen bir gün gidipte dayak yediği çocukların velilerine(iyi kötü her ailenin evlatlarına terbiye verdiğini düşüdüğümden) şikayette bulunmamışımdır; ben şahsen çocuların sorunlarını birbirlerine zarar vermedikleri sürece kendi araların da çözmesinden yanayım, çocuktur kavga eder iki dakika sonra barışır öğle değil mi arkadaşlar? yanlış mı düşünüyorum yoksa?
Bu konuyu sizlerle paylaşıp paylaşmama konusun da sizleri sıkmamak adına tereddütte kaldım ve sonun da paylaşmaya karar verdim!
Oğlum hareketli ve rencide edildiğin de sinirli bir çocuk bunu inkar etmiyorum!(en fazla oturu sinirinden ağlar) fakat asla zarar veren bir çocuk değil! sınıfımız da haylaz denebilecek iki çocuğumuz var; bu çocukların popüler olduğu sanılmasından mıdır mıdır? bilinmez etkileri altında kalıyor ve zaman zaman o iki çocuğumuza ayak uydudabiliyor; geçenler de diğer sınıfın kapısını tekmeleyen ve sonra kaçan bu iki arkadaşıyla dolaşan oğlum okkanın altına gitmiş pisi pisine; tekmeleyen çocuklar kaçıyor bizim oğlan yakalanıyor karşı sınıfın öğretmeni tarafından ve kafasına vurulup müdür yardımcısına götürülüyor; çocuk ben yapmadım dese de nafile yakalanan kendisi(bunu da diğer arkadaşlarından öğreniyorum) bir çocuğumuzu velimiz okuldan almış durum da ( çözüm müdür bilinmez!)
Biz ebeveynleri olarak elimizden gelen eğitimi vermeye çalışdığımızı düşünüyorduk;inanın yerlere çöp atmayacak kadar itinalı yetiştirdik biz onu...
Şikayetlerden önce yani perşembe günü; oğlum ve sevdiği bir arkadaşı faaliyet makaslarıyla kılıç oyunu oynarken benim oğlum yanlışlıkla diğer çocuğun parmağını kesiyor ve parmağı kesilen çocuğun annesine gidiyorum özür dilemek için; çok üzüldüğümüzü, olmasını istemediğimiz bir durum olduğunu söylüyorum( hatta oğlum anne katil olucam diye öyle korktum ki diyor!) ve kadın gayet olgunlukla olur bunlar çocuklar arasın da diyor; çocuklarımız karşılıklı uyarıp( kesici aletler konusun da ) medenice ayrılıyoruz...
Hal böyleyken; kazara da olsa parmağı kesilen çocuğun annesi şikayete gelmediği halde nasıl oluyor da ufak tefek meseleler yüzünden bana geliniyor anlamış değilim!
Halbu ki bana gelmeden önce ilgili birer ebeveyn olarak kızlarına oğlumun özür dileyip dilemediğini sorsalar dı gerek bile kalmıyacaktı bu tür gereksiz konuşmalara...
Çünki oğlum özürünü dilemiş şekerini dağıtmış ve üzerine düşen ne ise yapmış...
En çok da içerlediğim nokta; ufak tefek meselelerde olsa oğluma özür dilemenin kendisini yücelteceğini asla küçük düşürmeyeceğini öğütlemiş bir anne olarak dayak atan çocukların velilerin den ve kendilerinden bir kerecik bile özür dileme olayını göremedik!
Ben bu kadar hassas davranırken çocuklar ve veliler konusun da; diğer bazı veliler niye bu kadar duyarsız ve karalama peşin de anlamıyorum!
Fazla dallandırıp budaklandırmak istemediğimden konuyu bura da kesiyor ve önerilerinizi bekliyorum...
Sevgiyle ve de muhabbetle...

10 Nisan 2006

Finduklu kurabiye...

Yoğun istek üzerine finduklu kurabiyemin tarifi;



Malzemeler;*1 paket (oda sıcaklığında margarin)
*5 bardak un
*1 yumurta sarısı(beyazını ayır)
*2 çay bardağı şeker
*1 çay bardağı sıvı yağ
*1 çay bardağı yoğurt
*vanilya, kabartma tozu
*fındık içi
Hazırlanışı; Margarini un ile iyice yoğurun (çökelek kıvamını alsın) ortasını açın; yumurta, şeker, yağ, vanilya, kabartma tozunu koy ve tekrar yoğurup şekil ver (elde yuvarlama şekil daha güzel oluyo)şeklini almış kurabiyelerimizi önce yumurta akına daha sonra da fındık içine batır ve yağlanmış tepsiye diz önceden ısıtılmış fırında hafif pembeleşinceye kadar pişir...
afiyet olsun...

05 Nisan 2006

HAFTA İÇİ LEZZETLERİ...

"Öğrendiklerini saat gibi cebinde taşı, ikide bir saati olduğunu göstermek isteyen insanlar gibi ortaya çıkarma. Eğer biri sana saati sorarsa söylersin. Ama her saat başında (sorulmadan) saat kulesi gibi ötme!" Lord Chesterfield.
Ben de bu söylemden hareketle; aşağı da iki mamanın tarifini verdim ki; diğer ikisini siz sorarsanız söyliycem:))

Sevgili dostlar;
Sizlerle hep hafta sonu lezzetlerini paylaşıcak değiliz ya...
Arada bir de böyle hafta içi kaçamakları oluyor işte...
Bayanlar gününden şahane ve iştah açıcı bir manzara...
Paylaşayım istedim...
Öncelikle nefis bir poğoça tarifi;
*2 su bardağı ılık su veya süt
*1 su bardağı çiçek veya zeytinyağı (keyfe keder)
*1 adet yumurta
*2 kahve kaşığı tuz
*1 kahve kaşığı şeker
*1 paket ınstant maya
*Aldığı kadar un (kulak memesi kıvamı)
*üzeri için yumurta sarısı, çörek otu ve susam...

Arada bir böyle tatlı kaçamaklar yapın arkadaşlar tavsiye olunur; terapi gibi...

Hayat uğraşlarınızı hayat zevklerinizin önüne koyun! bu ekmeğinize tereyağı sürmez ama işlerinizi zevkli hale getirir! diye bir söz dizesi vardır. Haksız mıyım arkadaşlar? yemek yemek de bizim hayat zevklerimizden değil midir?

Lakin herşey tadında güzel; yemek için de yaşamamak gerekli yaşamak için yemeli, bu düsturu da unutmamak gerekir diye düşünüyorum...

Havuç salatası (tarator); zeytintağında rendelenmiş havuçlar bayıltılır ve soğumaya bırakılır daha sonra içine sarımsak, yoğurt ve mayonez ilave edilir, üzerini de maydonozla süsledik mi tamamdır...


Valla Halil ibrahim sofrası...

Buyurun dostlar buyurun Halil İbrahim sofrasına...

31 Mart 2006

BROŞ...

Sevgili dostlar;
Her birinize ayrı ayrı şahane bir hafta sonu diliyorum...
Yaşama sanatını önemsemek adına buyrunuz efendiiiim;
Birçok insan matematiğin yasalarını bilir ve güzel sanatların birçoğunda da beceri sahibidir. Fakat çoğu insan yaşamı yöneten yasalarla, yaşama sanatı denilen o güç sanat hakkında az şey bilir. Bir insan bir uçak yapabilir ve onunla bütün dünyayı baştan başa dolaşabilir. Fakat nasıl mutlu, başarılı ve memnun olacağını öğreten o basit sanatın tamamıyla cahilidir. Sanatları öğrenirken listenin en başına yaşama sanatını koymayı unutma!...
Jean Jacques Rousseau
Yaşam sanatını öğrenmek için azmeden herkese kolay gelsin dileklerimle...

Kesme boru ve kum boncuklarla, ince takı teli yardımıyla süzgeç aparat ve iğnelik üzerine çiçek motif olarakdizayn edilmiş bir broş!


25 Mart 2006

MUZLU SARMA...



MALZEMELER;*1 lt. süt
*5 yemek kaşığı (tepeleme un)
*1 su bardağı şeker
*1 paket vanilya (arzuya göre damla sakızı)
*1 kaşık margarin
*1 paket burçak bisküvi
*ve muz
HAZIRLANIŞI; Öncelikle; ıslatılmış tepsimize; un ufak edip parçaldığımız burçak bisküvilerini yayalım :)). Üzerine; süt, şeker, un, margarin ve vanilyadan mürekkep( mikserle iyice çırpılmış) pudingimizi dökelim ılıdıktan sonra; enine kestiğimiz muzu zahmet olmazsa eğer bir de boyuna keselim ve dört parçaya ayıralım :)) ( bahsettiğim anamur muzu değildir duyrulur) pudingli harcımızı büyük kareler halinde kesip üzerilerine dilimlediğimiz muzlardan koyalım ve saralım.


Arkadaşlar farkındaysanız yine pratik ve lezzeti sizin takdirinize kalmış bir tatlı...

Siz de yapın; hepbirlikte afiyet olsuuuuuuuuuun...

Mutlu hafta sonları...

22 Mart 2006

BENİ YAVAŞLAT TANRIM!

Yedigöller gezimize devam...
Efendiiiiiiiiiiiiiim bu gölümüzün ismi de Nazlı göl...



Beni yavaşlat Tanrım! Yüreğimin atışlarını düşüncemin sakinliği ile rahatlat. Zamanın sonsuz görüntüsüyle hızımı azalt! Bana güncel kargaşanın ortasında, tepelerin ölümsüz sakinliğini ver...
Bir çiçeğe bakmayı, eski bir dostla sohbet etmeyi ya da yeni bir dost edinmeyi, yolunu kaybetmiş bir köpeği okşamayı, ağ yapan bir örümceği izlemeyi, bir çocuğa gülümsemeyi, iyi bir kitaptan birkaç satır okumayı... Ve yarışın daima daha çok hız için olmadığını anımsat her gün bana.
Yavaşlat beni Tanrım! Bana ilham ver.
Köklerimi, yaşamın katlanılan değerler toprağının derinliğine göndermek, kaderimdeki yıldızlara doğru daha çok büyüyebilmek için... Yavaşlat beni Tanrım!
Wilfred A. Peterson
Hayat koşturmacası için de durup nefes alabilmek dileğiyle...

15 Mart 2006

ŞİFALI BİTKİLER ( meyan kökü)...

Sevgili dostlar;
Keyifleriniz nasıl? Dünya gailesi, bir koşturmaca dediğinizi duyar gibiyim...
Lütfen kendinizi çok fazla kaptırmayın gailelere...
Kendinize zaman ayırın ve sağlığınıza dikkat edin...
Malumunuz; mevsim geçiş dönemindeyiz; bu dönemler de hastalıklar kapımızı sıkça çalar...
İşte sizler için bir alternatif daha; meyan kökü...
Malatya'da kaldığım yıllar da sıkça adını duyduğum kolanın da hammaddesi diye bildiğim bu enteresan bitkiyi sizlere de tanıtayım istedim;
Doğu illerimizde oldukça revaçta olan bu bitkimiz şerbet niyetine sıkça tüketilmekte...
Özellikle; Urfa'da hemen her sokakta sıkça rastlarız bu nostaljik şerbetçilere...
Yazın sıcağının da kavrulduğunuz anlarda size maşrapalarından buz gibi şerbetlerini bir seramoni eşliğinde sunarlar...
Sıcak memleketin sıcak insanları...
Bırak edebiyatı da sadete gel dediğinizi duyar gibiyim...
Ben yine aldım başımı gidiyorum neyse...
ÖNCELİKLE BENİM ÖĞRENDİĞİM FAYDALARI ŞÖYLE;
*Mide ülseri, boğaz yanması, öksürük, allerjik ve bazı kan hastalıklarına...
*İçerisin de tatlı ve hormon yapılı pek çok madde vardır.Çeşitli içecekler de tatlandırma da kullanılır, göğsü yumuşatır, öksürüğü söktürür, bronşları boşaltır, grip, nezle ve anjikte çok fayda verir. Rahat nefes aldırır. Mide ve 12 parmak ülserinin iyileşmesini çabuklaştırır, gastriti geçirir. İştah açar ve hazmı kolaylaştırır. Mide ve bağırsak krampını giderir. İnsana serinlik verir, kanı temizler ve bol idrar söktürür.
BİLİMSEL DERGİ VE KİTAPLARDAN ÖĞRENİLDİĞİNE GÖRE İSE;
*Müzmin öksürük için içilmesin de faydalıdır.
*Astım hastalığının zamanla şifasına ve balgamının sökülmesine faydalıdır.
*Mide ülseri, yanma ve ekşimesine çok fayda verir.
*İdrarı artırıp vucuda fayda sağlar.
*İştah açar.
*İçindeki şekerli madde tabii olduğundan şeker hastalarına zarar vermez.
*Meyan şerbeti gliserizin olduğu için vücuda enerji verir.
GELELİM HAZIRLANIŞINA;
Arzuya göre hem sıcak hem de soğuk olarak tüketilebilir...
Soğuk içmek için; 1 lt. soğuk suya, 20 gr. ilave edilir 1 saat bekletilir, süzülür ve içilir.
Sıcak içmek için; 1 çay bardağına; 1,5 gr süzgeç üstüne koyulur, üzerinden sıcak su dökülür ve içilir.
DİPNOT; Çok miktarda alınırsa tansiyon yükseltip, ödem oluşturabilir.
Zaman zaman şifalı bitkiler konusuna değinmek istiyorum ( tabi kabul görürse...)
Şifa dolu günler diliyorum hepinize...

09 Mart 2006

SÜNGER TATLISI...



Sevgili dostlar; biz bu tatlıya kendi aramızda hani şu reklamlardaki sünger var ya işte onun adını kullanıyoruz...
Çok çabuk tüketildiği için kenarlarını sunmak zorunda kaldım görüntü sizleri yanıltmasın çok güzel kabarıyo bundan emin olabilirsiniz...
Yanında yine yazdan hazırlayıp sakladığım kırmızı erik suyu yine kolaya inat masamızda arz-ı endam ediyor...



MALZEMELER;

-3Yumurta

-4 Kahve fincanı şeker

-6 Kahve fincanı un

-3 Yemek kaşığı yoğurt

-1 paket kabartma tozu ve vanilya...

ŞURUBU İÇİN; -10 Fincan şeker

-15 Fincan su

-Yarım limondan az limon suyu...

HAZIRLANIŞI;Yumurta, şeker, yoğurt bir güzel çırpılır sonrasında un ve kabartma tozu ilave edilir, vanilyayı da koyduk mu doğru fırına...

Fırından çıkışta önceden kaynatıp soğutmuş olduğumuz şerbeti üzerine bir güzel dökelim ve dinlenmeye bırakalım...

ÜZERİ İÇİN; Tamamen damak zevkinize göre süsleyebilirsiniz özgürsünüz arkadaşlar...

Ben şahsen; dondurma ve kaymak tavsiye ediyorum çok nefis oluyo...

DİPNOT;Bu arada fincan ölçümüz; Türk kahvesi fincanıdır haberiniz olsun!

AFİYET BAL ŞEKER OLSUN...