31 Ocak 2007

Yaş 31


Zaman bir sefine bizler birer yolcu!
Deniz'in kimi zaman dalgalı kimi zaman çarşaf misali durağan olması gibi hayatımız...
Lakin unutmayalım geminin dümeni elimizde...
Kimi zaman akışına bırakabilmeli hayatı kimi zaman yaratıcı tarafından verilen cüz-i irade devreye sokulabilmeli diye düşünüyorum...
Geçmişin yaşanmışlıkları geleceğin gizemi...
Acılar olgunlaştırırken seni; mutluluklar yaşam enrjisini besler...
Her günün; sana neler getireceğini bilememenin heyecanı adrenalinini yükseltir kifayetsizce...
Aslolan ne kadar yaşadığın değil; nasıl yaşadığındır derler hep...
Zamanın altın dilimlerini; yine bir o kadar değerli yaptıklarımız yada yapacaklarımız karşılar diye düşünüyorum...
Hakkını varmeli zamanın!
Altına gümüşle muamele yakışmaz vesselam!
Evet sevgili dostlar!
Bugün 31 yaşımdan gün alımş bulunmaktayım...
31 yıl!
Sorguluyorum kendimi ve hayatımı...
Her seferinde aldığım kararları bu sefer layıkıyla uygulayabilmeyi diliyorum yüce yaratıcıdan...
Birde tabi genel isteklerim var onu da Şair'e bıraktım buyurunuz efendim;

MEMLEKET ISTERIM

Memleket isterim
Gok mavi, dal yesil, tarla sarı olsun;
Kuslarin ciceklerin diyarı olsun.

Memleket isterim
Ne basta dert ne gönülde hasret olsun;
Kardes kavgasına bir nihayet olsun.

Memleket isterim
Ne zengin fakir ne sen ben farkı olsun;
Kış günü herkesin evi barkı olsun.

Memleket isterim
Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;
Olursa bir şikayet ölümden olsun.

Cahit Sitki Taranci
Muhabbetle...

12 Ocak 2007

ÇAYLI KEK...


Sevgili dostlar aralar zaman zaman uzuyor farkındayım...
Lakin aramızda anne olanlarımız var ve hamilelik şikayetlerini çok iyi bilirler;))
Bizim de minik cadımız biraz annesini üzüyor bu anlamda...
Mazur görünüz efendim!
Bu arada eşimi Amerikaya uğurladım ve yalnızım bir haftadır...
Gerçi yalnız sayılmam;oğluşum ve sizler varsınız:)))
Hafta sonuna özel kek tarifimi paylaşıyorum sizlerle...
Malzemeler;*4 yumurta
*1 çay bardağı sıvı yağ
*1 çorba kaşığı kakao
*1 tatlı kaşığı tarçın
*2,5 su bardağı un
*1 su bardağı demli çay
*2 su bardağı şeker
*1 çorba kaşığı nişasta
*kabartma tozu
Hazırlanışı; Gayet pratik...
Tüm bildiğimiz diğer keklerin mantığında; yumurta ve şeker çırpılır(yumurtalar oda ısısında olucak),daha sonra diğer malzemeler ilave edilir ve tekrar çırpılır,unlanmış ve de yağlanmış kalıba dökülür,önceden ısıtılmış 170 derecelik fırında pişirilir...
Gelin hafta sonu ailece yaşayacağımız coşkulu kahvaltımızı kekle süsleyelim...
Hepinize afiyet olsun!

Yalnızsın

Bir akşam ışıkların dağlara güldüğünü
Bir akşam bulutların seyre döküldüğünü

Görürsün hasretiyle sabah ezgilerinin
Bir akşam gözlerin ufka dalar pek derin

Kuşlar öter, uçuşur yeşil dallara konar
Umutlar yaprak yaprak alevlenir de yanar

Son mutluluk sesleri dökülür dudaklardan
İnsanlar gölge gibi çekilir sokaklardan

Rüzgâr okşamaktayken anne gibi tenini
Gecenin kolları sessizce yakalar seni

Anlarsın gözlerinin dolup boşaldığını
Anlarsın yalnızlığı ve yalnız kaldığını...


Nurullah Genç
Muhabbetle...

01 Ocak 2007

ARADA BİR, ÇOK BUNALDIĞINIZDA...


Sevgili dostlar!
Yeni yılınızı ve bayramınızı yüreğimden gelen taze bahar esintileri ile kutluyor ve sizleri sevgili Can Dündar'ın BAYRAM olması hasebiyle günün anlam ve önemine mana katsın diye düşündüğüm yazısıyla baş başa bırakıyor ve yorumlarınızı bekliyorum...
Muhabbetle...

Bir zamanlar bir psikoloji kitabında okuduğum bir bölüm vardı...
Hayatın ve getirilerinin kıymetini anlamak için tavsiye edilen bir metod vardı içinde..
Deniyordu ki; "arada bir, çok bunaldığınızda, hayatın sizin için
çekilmez hale geldiğini düşündüğünüzde kendinize 10 dakika
ayırın ve kendi cenaze töreninizi düşünün"...
Cümleyi ilk okuduğumda çarpılmıştım...
Ben girişin akabinde pozitif bir gelişme ve tavsiye bekliyordum...
Ama " kendi ölümümüzü ve cenazemizi " düşünmemiz tavsiye ediliyordu...
Tüylerim diken diken oldu ve yazarın saçmaladığını düşündüm o an...
Ama önyargı düşmanı biri olarak okumaya devam ettim...

Diyordu ki; " bunları düşündüğünüzde dünyadaki yerinizi, dünyayı
terkettiğinizde oluşacak boşluğu, sevdikleriniz ve sizi sevenler için
öneminizi anlayacaksınız... Özellikle insanların sizin için neler söyleyeceklerini,
onlar için ne ifade ettiğinizi hissetmeye çalışın...O andan
geriye dönme şansınız olmadığını, hayat denen kredinizin
bittiğini ve onlara yanıt verme şansınız olmadığını düşünün...Tekrar
sarılma, bir kez daha öpme ihtimalinizin bittiğini hissedin...
Dünyadaki küslüklerin, ayrılıkların, kavgaların yanında bu acının ve
geri dönülmezliğin korkunç çaresizliğini yaşayın...Bırakın
canınız yansın, bırakın alevler içinde kavrulsun tüm ruhunuz...Orada, o
musalla taşında düşünün kendinizi...Seyredin şu an çevrenizde olanların yüz
ifadelerini...Akıllarından ve yüreklerinden geçen cümleleri hayal edin...

**************
Kitaba devam etmeden bıraktım kenara ve gözlerimi kapatıp aynen düşünmeye başladım...
Eşimi, oğlumu, annemi, babamı, kardeşlerimi ve diğer tüm çevremi oturttum tek tek kendi cenaze
törenimdeki yerlerine... birer birer yerleştirdim tabutumun çevresine hepsini...
Hayatımda çok nadir bu kadar canım yanmıştı...
Görüyordum işte "babaaaa..." diye ağlayan biricik oğlumu...
Eşim kucağında "ağlayan emanetimle" ayakta durmaya çalışıyordu perperişan...
Koca çınar babacığım, belli belirsiz dualar okuyordu, o gözümden hala gitmeyen vakur duruşuyla...
Annem, ciğerinden bir parça canlı canlı koparılmış gibi hem içine hem dışına akıtıyordu gözyaşlarını...
Kardeşlerim, akrabalarım "çok erken gitti, doyamadı oğluna.."diyordu acıyan ses tonlarıyla...
Ve dostlarım... Onlar da şaşkındı...Bazısı "daha dün birlikteydik, nasıl olur.." diyordu...
Bunları seyredip onlara "hayır ölmedim, burdayım.." demek istedim hayal olduğunu unutup...
Sonra anladım yazarın ne demek istediğini daha devamını okumadan kitabın...
Farkındalık önemli bir kavramdır psikolojide...
Belki dehiç aklımıza gelmeyen ve gelmeyecek bir farkındalığı göstermek istemişti yazar...
Kitabı okumaya ne gücüm kalmıştı, ne de isteğim...
Almam gereken dersi ve mesajı almıştım...
Şimdi ne kitabın adını ne de yazarı hatırlamıyorum...
Şu an bunları yazarken bile çok kötü oldum...
Bu olayda tek farkındalık da yok üstelik...
Biraz kendime geldikten sonra devam ettim hayatımın en zor hayaline...
Sırada çevremdekilerin ölümümün akabinde neler söyleyecekleri vardı...
Usulen ve nezaketen söylenenlerin dışında...
Onlarda bıraktığım izleri, yaşananları ve
yaşanamayanları elden geçirerek ben konuşturacaktım hayalimde...
İçlerini okuyacaktım, senaryo bana ait olarak...
Yaşarken neler yazmıştım, ölümümle neler okuyacaktım...
Gerçek duygularıydı ulaşmaya çalıştığım, ölüm acısının etkisiyle girilen duygusal mod
değildi, deşifre etmem gereken metin...
Canım oğlumun söyleyecek çok şeyi yoktu...
Özleyecekti, yokluğumu hissedecekti...
Ağlayacaktı aklına geldikçe...
Belki ölümün ne anlama geldiğini hissedecek yaşa gelinceye
kadar sıradan bir üzüntünün ötesine geçmeyecekti duyguları...
Ama hayal bu ya, 18-20 yaşına getirdim 2 saniyede oğlumu...
"Hayal -meyal hatırlıyorum be baba seni... Keşke şimdi yaşıyor olsaydın da erkek erkeğe sohbet
etseydik seninle... Bak mezuniyet törenimde de babasızdım...
Askere giderken kimin elini öpeceğim senin yerine..."diyecek canı yanarak bir köşede...
Sevgili eşim... Benim muhteşem hatunum... Nasıl dayanır bensizliğe?
O ki, benim için herşeyini feda edip koşmuştu bana...
Hayatının tek adamı şimdi toprak olacaktı...
Bir daha " Seni seviyorum "diyemeyecekti...
Bir daha hevesle açamayacaktı çalan kapıyı...
Ve her gelen gece bensizliğini haykıracaktı yüzüne...
Her sabah dabensiz başlayacaktı koca gün...
Tek cümlesi takıldı o an içime; "Oyunbozanlık yaptın be böceğim, hani beraber ölecektik ?..."

Babam-annem, o bugüne kadar evlat olarak mutlu edecek hiçbir şey
yapamamanın acısıyla kahrolduğum güzel insanlar...
Helaldi şüphesiz hakları...Bilerek hiç kırmamıştım onları...
Üzerine titredikleri evlatları onlardan önce göçmüştü işte önlerinde ve dualarına muhtaçtım....
Kaç anne ve babanın çekebileceği bir acıydı ki evladının cenazesinde bulunmak...
Herhalde insanın uzun yaşadığına üzüldüğü nadir anlardan olsa gerek...
Diğerlerine geçmiyorum... Bu yazıyı şu an yazıp sizlerle paylaştığıma
göre "diğerlerine" artık sizler de dahilsiniz...
Düşünün, birgün bir mail ulaşıyor mail-box ınıza "ölmüş" diye...
Sizler kimbilir neler düşünür ve yazardınız...
Eşim şu an yanımda ağlıyor, sanki gerçekmiş gibi...
Oysa ki yazarın amacı " Yaşamanın ve hala nefes alıyor Almanın kıymetini " göstermekti...
Benim de öyle...Lafı çok uzattım farkındayım...
Ama hayat dediğimiz çözümü zor süreç 2 satırla özetlenemeyecek kadar girintili çıkıntılı...
Ben o gün kurduğum o hayalle, canımın tüm yanmasına rağmen
YENİDEN DOĞDUM...
Bilgisayar diliyle "format attım hayatıma"...
Sahip olduklarımın farkına vardım ve hala nefes alıyor olduğum için şükrettim...
Gözlerimi açtığım anda o kötü ve acı sahne bitmiş, oyun perde demişti...
Peki ya hayal değil de,gerçek olsaydı ve perde bir daha açılmamak üzere kapansaydı...
İşte bu final bu yazıyı buraya kadar okumanıza değmiş olmalı...
Belki gerildiniz, kötü oldunuz ama devamını getirirseniz buna değer bence...
Ben bu akşam melankoliğim ve biraz abartmış olabilirim...
Hani sanatçı ve şairiz ya ondandır belki...
Bence bu yazıyı sadece okuyarak bırakmayın...
LÜTFEN ARADA BİR, BURADAN ALDIKLARINIZI TARTIN,
DÜŞÜNÜN VE HAYATINIZI GÖZDEN GEÇİRİN...
Ölümün kime ve ne zaman geleceğini Yüce Allah' tan başka bilen yok...
İşte bu yüzden hazır yaşıyorken ve nefes alıyorken yapabileceklerinizi yapın, ertelemeyin...
Bilerek - bilmeyerek kırdığınız kalpleri tamir edin...
Sizi sevenlere ve sevdiklerinize daha fazla zaman ayırın...
Biraz Hıncal abi tarzı olacak ama,sevginizi ve verdiğiniz değeri haykırın onlara iş işten geçmeden...
Ve en önemlisi;
VERDİĞİ -VERMEDİĞİ, ALDIĞI - ALMADIĞI HERŞEY İÇİN, TEKRAR TEKRAR
ŞÜKREDİN YÜCELER YÜCESİ YARADAN'A...

CAN DÜNDAR..