25 Eylül 2007

Kepçe gibi...


Bu güzel, tüm yurdum insanlarını aynı çatı altlarında birleştiren huzur ve bereket ayı Ramazan deyince aklımıza tabiri caizse; ilk şimşekleri çaktıran olgu; zahiren açlığı hissederken, gönlümüzün tokluğunu ortaya çıkarabilmek nitekim; veren el olabilmek zannımca en çok bu mübarek ayın büyüsüyle vukuu buluyor...
Her işin bir usulü, yolu yordamı olduğu gibi bu erdemli işinde bir usulü var elbet, gelin hep birlikte usulü usul başından sevgi gönüllüsü söz sultanlarından Mevlana Celaleddini Rumi'den öğrenelim ve dağarcıklarımıza kazıyalım ki; gönüllerimiz bu sayede mukavemete ve itminana kavuşsun!
Mevlana anlatıyor;
"Bir cömerde sordular:
-Muhtaçlara verdiğin, yoksullara dağıttığın şeylerden dolayı gönlünde kibir ve fakirler üzerine bir minnet yüklemek hisleri geliyor mu?...
Cömert şöyle cevap verdi;
-Hayır ne münasebet!...Ben bir şey verirken kendimi aşçının elindeki kepçeye benzetiyorum. Veren aşçıdır, fakat kepçeden geçiyor. Kepçe: "Rızkı veren benim...' gibi bir anlayışta olabilir mi?...


Not; Bu arada sevgili blog dostlarım eşimi geçen hafta 3,5 aylığına Amerika'ya uğurladım, ben denizse oğluşun okulu dolyısıyla buralardayım, e artık yalnızlığımı hissettirmezsiniz;))
Muhabbetle...