28 Aralık 2007

Gönül teline dokundurma babından...(yüzleşme)


Gönüle kum doldu atmaya kürek gerek!
Gönlün her daim yanında olmaya ise yürek gerek...

Gönül kapıları klitli bugün, gönül hanesi ıssız ve ışıksız bugün...
Demir sürgülü kapılar sürülmüş kapının önüne...
Nicedir kapıları aralanmadı gönlün!
Rafları tozlu, tavanlarını örümcek ağları sarmış, duvarları badanasız...
Bir pencere açılsa, bir havalandırılsa, tozu toprağı bir alınsa...
Ya da bir nefeslik duraklar es geçilmese fırsat yakalandığı anda tutup yapışılsa yakasına meczupça!
Kaçan balık büyük olur derler hep gerçekten de doğru:(
Hayat ertelenemiyecek kadar kısa bir o kadar da hızlı...
Ekmek arası yaşıyoruz her halimizi...
Yine bir erteleme ve yine bir hüsran!
Bu kadar kılı kırk yararcasına ince hesapların kime ne faydası var?
An'ı yaşamak demiştik bir postumuz da yaşamak cesurca ve de kifayetsizce...
Neden ve niçin sorgulanmadan yürekli olmalıymış bazen...
Be hey ukala sana mı kaldı ki her şeyi sorgulamak! sen sorgu hakimi misin acaba?
Bırak bir kere de sorgulama ve de yargılama!
Akışına bırak bir kere de bakalım mevla neler gösterecek?
Su akar yatağını bulur nasılsa...
Her işe müdahale etmeye kalkarsan işin içinde çıkamazsın bir süre sonra; ehline müracaat etmek lazım vesselam!
İnsan güçlü olmalı her daim; dimdik ok gibi, mızrak gibi...
Neden yıkılır bu hane en ufak bir yelden?
Bu kadar mı hassastır bu kadar mı malzemeden çalınmıştır; mukavemetsiz, bir o kadar da emsalsiz...
Boşuna dememişler yıkma gönlün yapısını; yapacak ustası yok diye...
Aslında usta var, var da kapısı çalınmıyor dua saatinde, yada çalınamıyor basiret bağlanıveriyor...
Gönlün dili lal olmuş bugün; suskun ve çaresiz...
Nutku tutulmuş adeta!
Hal böyleyken; nedendir bilinmez: fütursuzca girilir girilirde bu haneye oturulur başköşeye ağza ne gelirse dökülür içine; taşıyıp taşıyamıyacağı düşünülmeden...
Ben de söylendim bugün gönlüme acıttım canını...
Olsun haketmişti;)
NUSH İLE USLANMAYANI ETMELİ TEKTİR!
Muhabbetle...
Şükran Altun Battal.

25 Aralık 2007

Baklavadan sıkılanlara...(Havuçlu toplar)


Bayram dolayısyla baklavadan sıkıldıysanız şayet birde böylesini deneyin;)Malzemeler :
*1 kg havuç
*1 su bardağı toz şeker
*Yarım su bardağı ceviz
*50 gr margarin
*1 paket bisküvi
*1 çay kaşığı tarçın
*Hindistan cevizi
Yapılışı :
- Havuç rendenin ince tarafıyla rendelenir.
- Bir tavaya havuçlarla şeker koyulup, havuçlar suyunu çekene kadar pişirilir.
- Havuçlar ılıdıktan sonra ceviz, margarin, robotta un haline getirilmiş bisküviler,ceviz ve tarçın ilave edilerek iyice yoğurulur.
- Ceviz büyüklüğünde toplar yapılır.
- Bir tabağa hindistan cevizi koyulup, hazırlanmış toplar hindistan cevizine bulanır. Servis tabağına dizilir.
- Kürdan batırılıp servis yapılır.
Bizim oğluşa hoş bir alternatif olduğunu söyleyebilirim;)
Kendüsü biraz sebze ve meyve özürlüdür de:(
Şayet siz de yavrularınıza sebze ve meyve yedirmekte zorlanıyorsanız havası değiştirilmiş bu tarifi deneyin derim;)
Benden söylemesi...


Muhabbetle canlar...

19 Aralık 2007

Muhabbetle;)


Bendeniz;
Küçük bir sıla-i Rahim yapıp dönücem...
Allah yenisine erdirsin hepbirlikte sağlık ve de huzurla;)

17 Aralık 2007

Sevgileri yarınlara bırakmayın;)


Selam muhabbet gönüllüsü dostlar!

Bugünlerde halim resim şekil a da görüldüğü üzere...
Eşimin yokluğunda; hareket gerekli deyip bebiş ve oğluş zamanımın büyük çoğunluğunu alırken ve de durağanlıkta hayatımıza ritimle girmeli ki yorgunluğu üstümüzde kalmasın deyip en yakın arkadaşlarım olan kitaplarım ve son zamanlarda merak saldığım örgülerim; hayatın yoruculuğu ve keşmekeşliğinde sabun misali ellerimizden kayıp giden zamanın ardından güzel şeyler bırakması adına izin vermek ve olanak tanımak babından bana eşlik ederken;

Minik ve çaresiz kalbi; krizentem çiçeği altında ferahlamak istercesine gölgelenmek isteyen bendenizin dimağında ve kendisinin sözcüsü olan dilimde mütemadiyen bir şiir!
Şiirlerin babasından sevgili Behçet Necatigil'den;

SEVGİLERDE...
Sevgileri yarınlara bıraktınız,
Çekingen tutuk saygılı
Bütün yakınlarınız sizi yanlış tanıdı;
Bitmeyen işler yüzünden
( Siz böyle olsun istemezdiniz )
Bir bakış bile yeterken anlatmaya herşeyi
Kalbinizi dolduran duygular kalbinizde kaldı
Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitte bir sevgiyi söylemek
Yılların telaşlarda bu kadar çabuk geçeceği,
aklınıza gelmezdi.
Gizli bahçenizde açan çiçekler vardı
Gecelerde ve yalnız
Vermeye az buldunuz yahut
Vakit olmadı:(

Deyiiiiiip sadete gelelim (bakın nasılda dağıttım kasvetli havayı;)
İşte bunlarda; minik şebnem'in bolero ve saç bandanası hiç örgü bilmeyen alet işler el övünürün göstergeleri uydurmasyon tasarımlarım...


Çiçek motiflerinin aralarına ponponları da attırsam mı diyorum ha ne dersiniz?
Fikir ve görüşlerinize bekliyorum...


sizce nasıllar?

Son haliyle karşınızda minik boleromuz;)
Muhabbetle...

06 Aralık 2007

Hızlı okuma adına püf noktaları...


Sevgili dostlar;
Yemek işlerine bir mola verelim babından sizleri farklı vede çok gerekli olduğuna itimat etiğim bir konuya yönlendirmek isterim...
Konu:Daha fazla bilgiden kısa sürede nasıl faydalanırız:)
Bu bilgiler ekmeği daha lezzetli hale getirmek için yağ sürmenin gerekliliği...
Veeee bunu istersek başarabiliriz:)
Benim oğluma her zaman sarf ettiğim bir söylem;
Yapamıyorum deme! haydi sadece dene!

Buyurunuz efendim!

Bir resme, bir karikatüre bakarız ama bir yazıyı okuruz. Aslında ikisi arasında bir fark yoktur. Gözümüz şekilleri görür, beyin de değerlendirir. Ancak okumayı öğrenmeye başladığımızdan beri edindiğimiz ve hemen herkeste bulunduğu için farkına varamadığımız bazı alışkanlıklar nedeni ile okuma hızımız, insanın sahip olduğu kapasiteye göre hayli yavaştır.

İnsanlar sadece göz ve beyin arasında olması gereken okuma işleminin arasına bazı lüzumsuz alışkanlıklar katarlar. Kimi duyulacak şekilde (özellikle çocuklar) sesli okur, kiminin okurken dudakları kıpırdar, kimileri ise yazıyı içinden kelime kelime okur.

Bütün bu kötü alışkanlıklar okuma süresince ekstra bir güç sarfettirdiğinden okurken çabucak yorulmaya da sebep olurlar. Halbuki okuma sırasında ağız, dil, dudak, damak ve gırtlak gibi organların çalışmalarına hiç gerek yoktur.

Yavaş okumamızın birinci nedeni gözümüzün görme alanını iyi kullanmamamız yani okurken her kelimeye tek tek bakmamızdır. Bu şekilde normal bir satırı okumak için gözümüzü 8-12 kere hareket ettirmemiz gerekir. Halbuki gözümüzün bir bakışında birden fazla kelimeyi görebildiğimizden aynı uzunluktaki bir kelimeyi 2-3 göz hareketi ile okumamız mümkündür.

Günümüzün baş döndürücü temposunda yavaş okuyarak zaman kaybetme lüksümüz yoktur. Örneğin 400 sayfalık bir kitapta yaklaşık 96 000 kelime vardır. Bu kitabı dakikada 150 kelime okuyan bir kişi 10 saatte, 500 kelime okuyan 3 saatte, l 000 kelime okuyabilen ise 1,5 saatte bitirebilir. Basit fakat disiplinli bir eğitimle kazanılacak zaman muazzamdır.

Okumamızı yavaşlatan en önemli psikolojik etken ise hızlı okursak anlayamayacağımızı zannetmemizdir. Etrafındakilerden sürekli 'tane tane oku' veya 'yüksek sesle oku' direktiflerini alan bir çocuğun bu alışkanlığı zamanla kökleşmiş hale gelir.

Halbuki dakikada 6 000 kelime okuyarak küçük yaşta üniversiteye giden Mariel Aragon, dakikada 2 500 kelime okuyarak ABD'yi yöneten John Kennedy hızlı okuyarak daha iyi anlamanın mümkün olduğunun kanıtlarıdır.

Süratli okuma teknikleri ise paragraf okumak, sütun okumak, çapraz okumak gibi çeşitlidir. Bunların içinde anlama bakımından sütun okuma en etkin olanıdır. Bu teknikte 3-4 kelimelik dar bir sütunu okuyorsanız, sütunun ortasından bir doğru boyunca gözleri aşağıya doğru kaydırmak yeterlidir. Devamlı bir çalışma sonunda sütunu tamamıyla anladığınızı göreceksiniz.

Daha geniş sütunlarda da yine aynı şekilde ancak her satırda kelimeleri birer atlayarak yani 4-5 kelimelik bir satırda ikinci ve dördüncü kelimeleri okuyarak sütunu taramak yeterli olmaktadır. Gözler diğer kelimelerin resimlerini çekecek ve beyne ileteceklerdir.

Çok fazla kişisel yetenek gerektirmeyen hızlı okuma tekniği ile okumak, konsantrasyonun yanında kültüre ve sürekli egzersiz yapmaya da bağlıdır. Tüm bu koşulları sağlayanlar rahatlıkla dakikada 1000 kelime okuma seviyesine çıkabilmektedirler.

Muhabbetle...

27 Kasım 2007

Kağıt kebabı...


malzemeler:

*2 yemek kasigi sivi yag veya 2 yemek kasigi tereyag
*1,5 kilo kusbasi kuzu eti
*4 adet orta boy havuc soyulmus ve kup kup kesilmis
*4 adet orta boy patates soyulmus ve kup kup kesilmis
*500 gr konserve bezelye
*2 yemek kasigi domates salcasi
*1 tatli kasigi biber salcasi
*porsiyonluk kesilmis yagli kagit parcalari
*Dilediginiz kadar tuz
*2 silme tatli kasigi karabiber
*1 cay kasigi kirmizi biber

Hazırlanması:

Kusbasi kuzu etlerini yagla birlikte etler iyice yumusayincaya kadar,once orta daha sonra kisik ateste pisirin.Pişirme süreci keyfe keder;) ben deniz yumuşak ve lifli sevdiğimden dolayı fazla pişirdim.Etiniz pistikten sonra domates salcanizi,karabiberinizi, tuzunuzu,kirmizi biberinizi ekleyin.Isterseniz bu noktada bir tatli kasigi biber salcasini da katin,tadi daha zenginlestirmis olursunuz.

Havuclari ekleyin ve onlar biraz yumusadiktan sonra once patatesleri ekleyip biraz yumusattiktan sonra en son bezelyeleri ekleyin ve tencerenizin kapagini kapatik kisik ateste pisirmeye devam edin.Bu arada yemeginizin suyunu surekli kontrol edin,benim etim cok su verdigi icin ben ayrica su eklemedim ama sizin etiniz su vermezse biraz sicak su eklemeniz gerekebilir.

Serdiginiz her yagli yagli kagit parcasinin icine yaklasik 3-4 yemek kasigi etli sebzeli karisimdan koyup şekil A'daki gibi form verin.

Hepsini katladiktan sonra firin tepsinize dizin ,tencerede kalan et suyunu kagit kebaplarinizin arasina gezdirin ve onceden 180 derece isittiginiz firinda servis yapmadan once yaklasik 15-20 dakika daha pisirin.Bu sure icerisinde firinin kapagini acmayin,pistikten sonra da firinin kapagini kapatmayin.
Afiyet Olsun;)

muhabbetle...

20 Kasım 2007

Ramazan esintileri...


Sevgili blog dostları;
Milletimizin acılarla yoğrulup akabinde tekrar be tekrar kenetlendiği acılarımızın taze olduğu günlerde;
ziyafet sofrası paylaşmak rikkatime dukunacağı içim şimdi paylaşıyorum iyi fikir edinmeler sizlere...


Zeytinyağlı enginar;

Malzemeler:

6 konserve enginar

1 kâse konserve sebze garnitür (havuç, patates, bezelye)

2 su bardağı su

4 çorba kaşığı zeytinyağı

Hazırlanışı:
* Konserve enginarların suyunu süzüp yayvan bir tencereye dizin. Konserve garnitürün suyunu süzüp sebzeleri bir kâseye alın. Garnitürü enginarların içine paylaştırın.

* Tencereye su ve tuz ilave edip zeytinyağını enginarların üzerine gezdirin. Tencerenin kapağını kapatıp orta ateşte 10-15 dakika kadar pişirin ve soğumaya bırakın. Üzerini kıyılmış dereotu ile süsleyip soğuk olarak servis yapın.
Afiyet olsun...

02 Kasım 2007

Göl olmak:)


Hintli bir usta, çırağının sürekli her şeyden şikayet etmesinden bıkmıştır. Bir gün çırağını tuz almaya gönderir. Hayatındaki her şeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu, bir bardak suya atıp içmesini söyler. Çırak, yaşlı adamın söylediğini yapar ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başlar. "Tadı nasıl? diye soran yaşlı adama öfkeyle "acı" diye cevap verir. Usta kıkırdayarak çırağını kolundan tutar ve dışarı çıkarır. Sessizce az ilerdeki gölün kıyısına oturur ve çırağına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyler. Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken, usta aynı soruyu sorar: "Tadı nasıl?" "Ferahlatıcı diye cevap verir, genç çırak. "tuzun tadını aldın mı?" diye sorar yaşlı adam, "hayır" diye cevaplar çırağı. Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturur ve şöyle der: "Yaşamındaki acılar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Acın olduğunda yapman gereken tek şey acı veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış."
Muhabbetle...

22 Ekim 2007

Düşmanların mert değil; hapsi de NAMERT!


Benim Canım Memleketim

Her toprağı şehit kanlarıyla sulanmış,
Ulu Önder Atatürk'ün liderliğinde,
Çöken imparatorluk yeniden kurulmuş,
Cihan Devleti Osmanlı'sıyla üç kıtaya,
Dünyaya hükmetmiş,İslam'ın sancaktarı,
Adaletin,hoşgörünün,iyiliğin,
Beşiği kahraman,kadirşinas ceddim,


Dosta her zaman güven,düşmana korku vermiş,
Kurtuluş Savaşı'na ilk meşaleyi yakan,
Şehit Şerife Bacı,Nene Hatun'ları,
Halide Edip'i,cefakar kadınlarıyla,
Bu başı dik,alnı açık,yüreği ezik,
Onurlu,gururlu ve vakur duruşlu ama,
Mübarek,eli öpülecek,insanlarıyla,
Yunus Emre'si,Hazreti Mevlana'larıyla,
Güzel ülkem,canım memleketim Türkiye'm.

Ey! Ay yıldızlı bayrağına kurban olayım,
Sana kem gözle bakan,alçak hainlerin,
Karşısında korkusuzca,dimdik durayım,
İslam'ın neferi,birleştirici,moderni,
Müslümanlığın da en iyi uygulandığı,
Benim güzel,canım,sevgili yurdum Türkiye'm.


Geçerken ağlamamak mümkün mü oradan,
Kahraman yatağı Çanakkale Şehitliği'nden,
Ben de ağladım,ürpermemek ne mümkün,
Onlar ki ceddimiz,onlar ki şehitlerimiz,
Bugün rahat yaşıyorsak bu güzel vatanda,
Kütahya'da,Dumlupınar'da,Sakarya'da,
Ülkemin her yanından gelip buralara,
Kahramanca savaşan,çarpışan,şehit olan,
O yüce,o cengaver insanların sayesinde,

KAHRAMAN IRKIMA YİNE SIZMIŞ İHANET,
BÜTÜN YÜREKLERDE GENE ACI VE NEFRET,
DÜŞMANLARIN MERT DEĞİL, HEPSİDE NAMERT,
TÜRK'E,TÜRK'TEN VE KENDİNİ TÜRK HİSSEDENLERDEN,
YOKTUR BAŞKA,DOST MİLLET,ULUSUM CANINA MİNNET!

İçten ve dıştan yine kurulmuş kumpas,
Her zamankinden daha çok birlik olmalıyız,
Atamın dediği gibi muhtaç olduğumuz kudret
Damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur,
Yeterki birlik olalım,beraber olalım,
Ülkem uyuma,halkım,silkin kendine gel,
O güzel günler,uzakta değil, yakındır elbet.

Harun Reşit Tığlı

16 Ekim 2007

Cücem eriğim...


Cücem eriğimiz;
Siz sevgili blog dostlarımızı kıramadığı için bi arz-ı endam edip gidecek;)
Muhabbetle...

08 Ekim 2007

1000 aydan hayırlı gece...


Duanız olmazsa ne ehemmiyetiniz (öneminiz) var diyor Yüce Yaratıcı...
İşte sizlere müthiş bir dua;
Bu gecenin hatırına; önce kendimiz sonrasında da tüm insanlık için; çokça zikretmeniz dileğiyle...
"Allahümme inneke afüvvün kerimün tuhibbül af ve fa'fü annee..."
"Allahım sen affedicisin, affetmeyi seversin, beni affeyle..."
Muhabbetle...

01 Ekim 2007

Boğazım da düğümlenen hıçkırık!


Gönlümüm yokuşların da dolaşırken bugün; bir nefeslik duraklarda şahbal açayım derken henüz gün görmemiş maşuk gibi ıztırarlı ve boynu bükük yöneldim Tanrı'ya; söylemim şuydu hasbel kader;
Tanrım!
Yaşanan şerli olayları seyran edince anladım ki; cehennemin lüzumsuz değil, cennetin ucuz değil!
Ciğerlerimizi yakanların müstehaklarını ver, şu mübarek Ramazan gününde; oruçlu ağızlarına bir lokma dahi atmalarına müsade verilmeden katledilen yurttaşlarımıza Rahmet yakınlarına bol sabır ihsan eyle!
Eh terör; Umarım bu son müteharrik durumlarındır zira can çekişmen yakındır! Milletimizi ve devletimizi bölmeye hiçbir zaman gücün yetmeyecektir! çünki sen bir avuçsun bizler ise yürek ve cismimizle milyonlarcayız!
Soruyorum sana; 400 kurşunu bir avuç savunmasız masum insanımıza sıkarken hiç mi ellerin titremedi? vicdanın bu kadar mı gayz, kin ve nefretle dolduruldu? YAZIK ÇOK YAZIK!
Acımız büyük lakin milletimizin , Devletimizin sağduyusu azmi ve kararlılığı daha büyük!
Soruyorum sana; Sen nasıl bir örgütsün ki; uğruna savaştığını iddia ettiğin insanları hunharca katledebiliyorsun? Dengesizliğin hat safhada vesselam!
Kardeşlerimize, çocuklarımıza terörist diyemeyiz diyen meclisteki bir avuç terör sözcüsü insan müsveddeleri!
Sizlere de sesleniyorum; Kardeşleriniz yine neler yaptılar bakın! mübarek gün dinlemediler kan içtiler! MUTLU OLDUNUZ MU?
Unutmayın! Zalimin zulmü varsa, mazlumun Allahı var!
İnsan olan insan (afedersiniz amiyane bir tabir olacak) yediği çanağa pislemez!
Ha bir de olayı Kürt-Türk sorunuymuş gibi gösteren bazı güruhlar sizlere de bir çift sözüm var;
Bizler "gel ne olursan ol yine gel" çağrısı yapan Mevlana'nın ve asırlarca bir çok milleti sinesinde barındıran ve barındırmaya da devam eden Osmanlı'nın torunlarıyız, ayırım ve bölücülük bizim kitabımızda da yazmaz! yazan ve yazdıran sizlersiniz...
Gel ey tarör yanlısı, beyni yıkanmış, dış mihrakların kuklası, zavallı; zararın neresinden dönersen kardır düsturuyla hareketlen ve kendine gel! ya bir an önce tövbe et yüce adalete teslim ol! yada bir hiç uğruna; hem bu Dünya'da hemde öteki Alemde zelil ol!
Takdir şimdilik senin!
Sonrası için ise Tanrının!

Şükran ALTUN BATTAL.

25 Eylül 2007

Kepçe gibi...


Bu güzel, tüm yurdum insanlarını aynı çatı altlarında birleştiren huzur ve bereket ayı Ramazan deyince aklımıza tabiri caizse; ilk şimşekleri çaktıran olgu; zahiren açlığı hissederken, gönlümüzün tokluğunu ortaya çıkarabilmek nitekim; veren el olabilmek zannımca en çok bu mübarek ayın büyüsüyle vukuu buluyor...
Her işin bir usulü, yolu yordamı olduğu gibi bu erdemli işinde bir usulü var elbet, gelin hep birlikte usulü usul başından sevgi gönüllüsü söz sultanlarından Mevlana Celaleddini Rumi'den öğrenelim ve dağarcıklarımıza kazıyalım ki; gönüllerimiz bu sayede mukavemete ve itminana kavuşsun!
Mevlana anlatıyor;
"Bir cömerde sordular:
-Muhtaçlara verdiğin, yoksullara dağıttığın şeylerden dolayı gönlünde kibir ve fakirler üzerine bir minnet yüklemek hisleri geliyor mu?...
Cömert şöyle cevap verdi;
-Hayır ne münasebet!...Ben bir şey verirken kendimi aşçının elindeki kepçeye benzetiyorum. Veren aşçıdır, fakat kepçeden geçiyor. Kepçe: "Rızkı veren benim...' gibi bir anlayışta olabilir mi?...


Not; Bu arada sevgili blog dostlarım eşimi geçen hafta 3,5 aylığına Amerika'ya uğurladım, ben denizse oğluşun okulu dolyısıyla buralardayım, e artık yalnızlığımı hissettirmezsiniz;))
Muhabbetle...

16 Eylül 2007

Hoşgeldin BEBİŞ ve Hoşgeldi RAMAZAN;))


Dünya'ya geliş hikayemizde bizleri yalnız bırakmayan ve rana, kalplere huzur akıllara itminan temenilerini bizlerden esirgemeyen siz sevgili; sevgi gönüllüleri blog dostlarımıza; yeni dünya kızımın henüz ayrık otu bitmemiş ve inşallah da bitmeyecek olan minik yüreğinden derlemiş olduğumuz kır çiçeklerimizi ifteharla sunuyoruz kabul buyurunuz efendim...

Şükranlarımızı arz ettikten sonra; hepinize hayırlı, bereketli ve huzur dolu Ramazanlar diliyorum ve Ramazan ayının tılsımı adına Yüce Yaratıcımıza da; sev bizi, sevdir bizi, sevindir bizi dileklerimi hepimiz adına yolluyorum;
Muhabbetle...
Candan arkadaşım nezdinde hepinizi bilgilendirmek adına minik bir dipnot;
Kızımız çiğ tanesi Şebnem ; 28 Temmuz 2007, saat;12:50 sularında cumartesi günü Ankara'da aramıza katılmış olup, burcu Aslan, yükseleni Terazidir, özel zevkleri arasında; meme emmek, ağlamak ve gülücüklerle şirinlikler yapmak dolayısıyla evde ki her ferdi etrafında pervane etmektir duyrulur;)))

24 Temmuz 2007

Ve İnsan2!


Ben inanıyorum ki; Bu beklenen insan; Bizim bağrımızdan çıkacak ve tüm insanlığa "İnsan" nasıl olunurmuş gösterecek!
Mamafih; bizler aziz bir geçmişin, revnektar bir kültürün ve özel bir dinin mümessilleriyiz...
Elbette bu laf-ı güzafla olmayacak...
Akmayan suyun kokuşması nasıl kuvvetle muhtemel ise; akan suyun berrak ve duru olmamasıda muhal değil elbet!
Bu nedenle; Harekette bereket vardır düsturuyla derhal ve hiç zaman kaybetmeden işe koyulmalı ve azim, istikrar, kararlılıkla hedefe ulaşmak için elden ne geliyorsa yapılmalı...
Hemde dış mihraklara rağmen...
Bu nasıl olacak, nereden başlanacak deyip yeise,ümitsizliğe düşmemeliyiz...
Hepimizin bildiği gibi iş önce toplumun temel taşı dediğimiz aileden başlar...
Aileler milletleri, milletler ise devlet kavramını oluşturur...
Bu yüzden denilebilir ki; Tohum ailede ekilir; millet ve devlette boy verir, iş ki; tohum çürük olmasın!
Anne ve babalar mahir birer işçi gibi Dünya'ya getirdikleri o nadide cevherleri tıpkı cevherfüruşanlar gibi işlemeli ve topluma salık vermelidirler...
Mahir ellerde işlenen, şekillenen insan hiçbir fırtına ve hortuma düçar olmayacaktır...
Ne yazık ki; günümüzde yapılan en büyük hata; evlatlarımız, yarınlarımız çocuklarımızın maddi, bedeni, cismani arzularının en yüksek boyutlarda karşılanması lakin aynı ihtimamı ruhsal doyumlarının karşılanmasında nakıs bırakılması...
Keza; Ruh'u olgunlaşmamış aksine bedeni bir hayli gelişmiş insanların insanlığa verebilecek hiçbirşeyleri yoktur!
Ruh ve beden muvazenesi diyorum ve sözlerimi gönül nağmelerimle bitirmek istiyorum...
Gözüm baharda;
Dilim, dilbeste dilzadelerde,
Kulağım daim hoş sedalarda,
Arzularım el değmedik ufuklarda,
Umudum yüce dağlar kadar,
Gönlüm hep güzelliklere akmaya meyyal...
Muhabbetle efendim;))

16 Temmuz 2007

Ve İNSAN1!


İnsanlıktan çıkmış fakat nedamet edip tekrar insanlık vasıflarını taşımaya mümeyyiz herkesi insanlığa davet ediyorum zira davete icabet gerek!
Yıllar yıllar var ki;İnsanlık gerçek insanı bekliyor; Erdemli, vicdanlı, faziletli, ruhu öteleri çok öteleri soluklarken, bedeni; nizam ve intizamıyla göz kamaştıran O yüce (Ali) KUTLU İNSANI...
İç ahengi dışına aksetmiş; Alicenap, mütevazi, tıpkı dolu başaklar misüllü başı yerde lakin gönlü her türlü hezeyana karşı mukavemetli O nurlu insanlar nerede?
Nere de; O yaşamaktan ziyade yaşatma sevdalısında olan, kendisi için arzuladıklarını başkaları için de arzulayan, düşene bir tekme de sen vur söz dizesinin henüz vukuu bulmadığı; diliyle kimsenin incinmediği, eliyle düşeni tutup kaldırma gönüllüsü, hiçbirşey yapamasa dahi tebessümüyle olsun insanlardan pozitif enerjisini esirgemeyen meleklerin gıpta, şeytanların tarumar olduğu gözleri yaşlı, sineleri telaşlı O güzide insanlar...
Merakımı celbetti; dedim birde sözlüğe bakayım; İNSAN ne mana ifade ediyor?
Evet Türk dil kurumunun hazırlamış olduğu sözlükten;
İnsan; 1.İki eli olan, iki ayak üzerinde dolaşan, sözle anlaşan, akıl ve düşünme yeteneği olan en gelişmiş canlı.
2.sıfat, mecaz Huy ve ahlak yönünden üstün nitelikli (kimse).
Yorumu siz değerli dostlarıma bırakıyorum...
Ben deniz ise acizane yorumlarımı; Batuş oğlanın ısrarla şekilli kurabiye yapalım edalarına karşı koyamadığımdan ve konsantremin dağılmasından dolayı bir daha ki postuma bırakıyor hepinizi sevgiyle ve de muhabbetle kucaklıyorum;))

25 Haziran 2007

Çilek jöleli tavuk göğsü...

Sevgili dostlar;
Malum okullar tatil oldu lakin bizim tatilimiz henüz başlamadı...
Bir yandan sıcaklarla boğuşurken bir yandan oğluşun yüzme kursuna başlaması hasebiyle biraz hareketli günler geçiriyoruz sizleri ihmal ettiğimin arzu halidir bilgilerinize sunulur;))

Sergimizin iki standı daha kaldı lakin aramızda sıkılan arkadaşlarımız var bu yüzden tatlı tarifimle ara vermek istedim...
Gerçi hepimizin bildiği beylik bir tatlı ama;))

Tarifimize gelince;
Tavuk göğsü;
*1lt süt
*1 su bardağı şeker
*5 yemek kaşığı un
*yarım paket margarin
*veee 1 adet falım damla sakızı
Jölesi;
*1 paket tart jölesi
*yeteri kadar çilek
*blendır;))

Hazırlanışı;
Margarin eritilir ve unun kokusu çıkıncaya kadar kavurulur,daha sonra sütümüz yavaş yavaş ilave edilir bu esnada da sürekli karıştırılır, kıvam alan tatlımıza şeker ve sakız ilavesi de yapıldıktan sonra ocaktan alınır ve mikserle göz göz olana dek çırpılır, sonrasında istenirse borcama istenirse kaselere dökülüp çilek jölesi eşliğinde servis yapılır...
Afiyet olsun;))

Battal Ebru tekniği ile yapmış olduğum peçeteler eşliğinde beyenilerinize sunuyorum buyurunuz efendim...
Sevgi ve de muhabbetle...

27 Mayıs 2007

Mozayık sanatlar...


Sergimizin bu standında sizlere;fayansların minik minik kırılıp, desene rengine ve dokusuna göre hayat vermesini görüyoruz...
Bu ara da sizlere kendimden küçük bir ayna frikiği;))






24 Mayıs 2007

Veee sergi zamanı...

Sevgili dostlar;
Bugün sizler için;Ankara Harikalar diyarı Sincan Kültür Merkezinde ki sergimizden gözlere şenlik bir ziyafet getirdim;))
Hangi sanat dalından başlasam bilmem ki derken; oğlumun yüksek ricası ile taş bebek standından giriş yapmaya karar verdim;))
Buyurunuz efendim....








Not; ilgilenenler için sergimiz ayın 28'inde toplanacaktır bu süre zarfında ziyaret etmek isteyenlere sevgiyle ve de muhabbetle tavsiye olunur;)))