18 Mart 2008

Kınalı kuzular; Vatan size minnettar!



Ben susayım, gönüllerin tercümanı konuşsun:

Çanakkale Şehitlerine...

Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle 'bu: bir Avrupalı'
Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşında,
Avusturalya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk:
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ!
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil,
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.

Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te'sis-i İlahi o metin istihkâm.

Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedi serhaddi;
'O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme' dedi.
Asım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek.
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
'Bu, taşındır' diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber.



Mehmet Akif Ersoy

7 yorum:

»¦« GÖKHAN »¦« dedi ki...

ablaların en duyarlısı canım biricik ablam ben de aslında konuyla ilgili bişeyler ekleyecektim ama olmadı. hayal varya blogda ablam onunla bugün bloga ekleyeceğimiz birşey vardı aslında ama olmadı. bu şiiri ben okumuştum güzel bir müzik eşiliğinde asımın nesli diyordumya diye başlayan satırdan sonrasını fakat ben sonlara doğru ağlayınca kayıt bozuldu ses düştü gerçi hala duruyor bende ara ara açıp dinliyorum ve her defasında duygulanıyorum. rabbim mekanlarını cennet etsin...

ev perisi;) dedi ki...

Gökhanım, kardeşim;

Hislenmemek elde mi ki;)
Aslında eklesen bizde nasiplensek ne iyi olurdu?

Muhabbetli ve hisli kalın...

[ fiкяiмiи iиcє güℓü ] dedi ki...

Bu şiiri ordu evinde okumuştum bir kere. Daha ilkokul 5. sınıftaydım. Bütün askerler ağlamış ve ondan sonraki törenlerde şiirin okunması yasaklanmıştı. Başka şiirler evet ama bu hayır.

O zaman daha mı bilincindeydik herşeyin çocuk aklımızla. Şimdi unuttuk mu bizim için dökülen kanları, çocuk yaşta verilen canları. Nasıl böyle olduk biz? Çocuklarımız düşman ayağı çiğnemesin vatanı diye can verdiler ama yeni çocuklarımız düşmanın ayağını ister oldu. Ben anlatabildim mi bilmiyorum ama sen anladın onu...

serinmavi dedi ki...

Hayırlı kandiller canım...

ev perisi;) dedi ki...

Fikir testim;

Çocuklarımız birer hamur nasıl şekil verirsek o şekil itibariyle hareket edecekler emin ol canım;)
Ben ümitliyim...

muhabbetle...

Serin mavi;

Sanada hayırlı kandiller canım...
Duaların makbul olsun...

muhabbetle...

gülpınarı57 dedi ki...

merhaba bu şiiri cok seviyorum ve her defasında sanki bütün tüylerim diken diken oluyor ben arnıza yeni katıldım sizsi bloguma eklemek istiyorum bana ugrarsanız sevinirim birde sizden bir sey öğrenmek istiyorum resimlerin üzerine isminizi nasıl yazıyorsunuz tesekkürler

ev perisi;) dedi ki...

Gülpınar;

Hoşgeldin canım;)