26 Kasım 2006

Çocuk cinsel istismarı ve çocuğu koruma yöntemleri (LÜTFEN OKUYUN!)



Bir yetişkinin, çocuğa cinsel yaklaşımda bulunmasına “cinsel istismar” diyoruz. Konuya öncelikle istismarın kapsamlı biçimde tanımını yaparak başlamayı uygun buluyorum. Cinsel istismarı, sadece cinsel ilişkiye girmek anlamında yorumlamamak gerekir. Çocuk hiçbir şekilde kendisine yapılacak olan cinsel içerikli eylemlerin manasını yorumlayacak durumda değildir. Savunmasızdır. Bu nedenle çocuğa yapılacak her türlü, çocuğu soyunurken gözlemlemek, bunu kaydetmek, öpmek, cinsel içerikli söz söylemek, cinsel organına dokunmak, yetişkinin kendi cinsel organına dokunmasını istemesi, yetişkin cinsel eylemlerinin seyrettirilmesi, kucaklanması… vb. hatta normal gibi gelen bir çok yetişkin davranışı, cinsel istismar kapsamına girmektedir.

Çocuk maalesef ilk önce aile içinde cinsel istismara uğramaktadır. Ve bu toplumda “normal” görünen aile bireyleri, komşuları, kendinden büyük oyun arkadaşları vb. kişiler tarafından gerçekleştirilmektedir. Durum böyle olduğunda çocuklar gerçekten çok büyük tehlike altında bulunmaktadırlar. Cinsel istismarın daha ilerisi tecavüzdür. Ve çok küçük yaşlarda gene aile içinde başlamak üzere tecavüze uğrayan çocukların sayısı da az değildir. Bir yetişkin, ergenlik çağındaki genç, bir kadın, bir erkek, aile bireyleri, bir yabancı, aile dostu, komşu, akraba, hatta öz anne baba bile cinsel istismar yapabilmektedir. Tüm bunları düşündüğümüzde, “ÇOCUKLARIMIZI BU TEHLİKEDEN NASIL KORUYACAĞIZ?” sorusu zihinlerimizi kurcalamaya, hatta korkulu rüya haline gelmeye başlamaktadır. Ve siz istismar eden bu kişileri “çoğunlukla” dış görünüşlerinden anlayamazsınız. Peki ne yapacağız? Öncelikle insanları kötüleyerek, çocuğun çevresindeki herkese güvensizlik ve korku geliştirmesini sağlayarak, gözümüzün önünden ayırmayarak, sürekli başına bir şey geleceğinden endişe ederek ya da cinselliği kötü bir şey olarak ilan ederek bu işi başaramayız. Bu çocuğun ilerideki cinsel hayatını ve insanlara, ebeveynlerine olan güvenini olumsuz etkileyecek ve daha olumsuz sonuçlara yol açacaktır.

Temel olarak dikkat edilmesi gereken noktaları şu şekilde özetleyebiliriz:

1.Çocuğunuzun yaşı ne olursa olsun, bebek bile olsa bedeni ona aittir. Çocuk bunu anlayabilmeli ve korumayı öğrenmelidir. Bu nedenle sizin çocuğunuz bile olsa, ona dokunurken dikkat ve özen göstermeli, istemediği zaman ona dokunmamalı, öpmemelisiniz. Başkalarının bunu yapmasına izin vermemelisiniz ve çocuğunuza bu konuda tepki vermeyi öğretmelisiniz. “İstemediğin sürece sana kimse dokunamaz ve öpemez bunun aksi bir şey olduğunu söylemeli ve bize haber vermelisin.” İfadesini çok abartılı olmadan çocuğa benimsetmelisiniz. Çocuk “hayır” demeyi bilmelidir. Özellikle çocuğunuza direk olarak temasta bulunan kişileri bu anlamda takip etmeli ve gerektiğinde uyarmalısınız. Özellikle aile içinde, bakıcılarda, diğer aile bireylerinde, bazen iyi niyetli de olsa bu tarz davranışları sıklıkla gözlemleyebiliriz. Ancak bu çocuğu rahatsız ediyorsa kesinlikle son verilmelidir. Yaşantımızdaki herkese şüpheyle bakacak değiliz elbette. Kabul edilebilir, doğal olan sevgi dokunması ile, istismar arasında elbette fark vardır. Bu farkı duygularımız bize anlatır. Dostça dokunuşlar mutlu eder rahatlatır, ancak taciz dokunmaları kendinizi tuhaf ve kötü hissetmenize neden olur. Dokunmak, sevgiyi göstermek bir ihtiyaçtır ve bu tüm yaşamımız boyunca olacaktır. Ancak özellikle küçük çocukları severken cinsel bölgeye dokunmak benim de rastladığım bir şeydir. Bu konuya hassasiyet göstermek, iyi niyetli de olsa sizin ve çocuğunuzun buna izin vermemesini sağlamak önemlidir.

2.Çocuğunuza istemediği şeyleri ifade edebileceğini, yetişkinlere de hayır diyebileceğini, bundan dolayı suçluluk duymamasını gerektiğini anlatın. Ona doğru gelmeyen şeyleri size iletmesini söyleyin. Çocukların her zaman abartılı söylemleri olabileceğini düşünün ama söylediklerini mutlaka araştırın ve kulak arkası etmeyin. İstemiyorsa birinin onu öpmesi veya sevgi göstermesi için zorlayıcı olmayın.

3.Vücudunda özel bölgeleri olduğunu, doktorlar ve belli özel durumlar dışında kimsenin dokunmaması gerektiğini uygun ve abartısız bir dille anlatmalısınız. Kelimelerinizi özenle seçmelisiniz. Unutmayın ki abartılı tavır ve davranış çocuğunuzun iyice korkmasına neden olacaktır.

4.Cinsel içerikli konuşmaları çok rahatlıkla yapın. Yaşına uygun ve her sorduğunda doğru ve tatmin edici cinsel bilgileri vermelisiniz.

5.Başlarına taciz veya ilerisi gelen çocukların ilk tepkileri genellikle korku, utanma ve saklama yönündedir. Bu durumda tacizci kişinin işini kolaylaştırır. Zaten bunu ailesine söylediğinde neler yapabileceğine ilişkin tehdit edilmektedir çoğu. Bu nedenle cinsel konuları utana sıkıla konuşmayın. Rahat olun. Açık ve net dil kullanın. Çocuk kendini cinsel kimliğini tanımalıdır. Başına geldiğinde de hemen size gelip söyleyebilmelidir. Tacizden dolayı genellikle kendilerini suçlarlar bunun böyle olmadığını anlatın. Sonuçta bu herkesin başına gelebilecek bir şeydir. “İstemediğimiz halde bazen insanlar bizim özel bölgelerimize dokunmak isteyebilirler, böyle bir durum olduğunda bize haber vermelisin.” diyebilirsiniz. Ve böyle bir şey olduğunda rahatlıkla hayır deyip tepki göstermesini, cezalandırılmaktan korkmamasını söyleyin.

6.Unutmayın ki tacizden korunmanın en önemli yolu bilgi sahibi olmaktır. Çocukların çoğu bu konuda bilgisiz olduklarından, korktuklarından, söyleyemediklerinden, cinsel konuları konuşmanın ayıp olduğunu düşündüklerinden uzun zaman tacize maruz kalmakta ve bunu konuşamamaktadırlar. Çocuğunuz ihtiyaç duyduğunda gerekirse uzman yardımı da alarak mutlaka yaşına uygun bilgilendirme yapın.

7.Çocuğunuzda utanma duygusu gelişmeye başladığında, kendini size karşıda saklamaya başladığında onu yıkamak vs. için ısrarcı olmayın.

Çocuğunuzun tacize uğradığını nasıl anlayabilirsiniz?

1.Cinsel bölgelerinde sağlık açısından sorun (kızartı, kaşıntı, ağrı vb.)oluştuysa,
2.Dokunmaya tepki gösteriyorsa,
3.Fiziksel nedenlerle alakalı olmayan karın ağrıları varsa,
4.Huzursuzsa,
5.Gece uykuları bozulduysa,
6.Altını ıslatma başladıysa,
7.Banyo yapma isteği yoğunlaştıysa,
8.Yaşından büyük cinsel davranış ve sözler içindeyse,
9.Mastürbasyon süreklilik kazanıyorsa ve açık hale geldiyse,
10.Cinsel oyunları abartılı oynuyorsa,
11.Evden kaçmayı düşünüyorsa,
12.İntihar eğilimi gösteriyorsa,
13.Yemek düzeninde sorun yaşıyorsa,
14.İçine kapanıp eski şeylerden zevk almıyor arkadaşlarından uzaklaşıyorsa,
15.Huysuzsa, saldırganlık gösteriyorsa,
16.Genel olarak başarısında düşüş varsa,
17.İnsanları düşman gibi görüyorsa,

Mutlaka bir uzmana danışarak durumu araştırın. Tacize uğrayan çocuk kesinlikle yalnız bırakılmamalıdır.

Okullar, okul idareleri de bu konuda çok özenli davranmalıdır. Sınıflara yabancı insanlar veli dahi olsa sokulmamalı, öğretmenler çocuğun özel alanına girecek şekilde davranmamalıdır. Gereksiz temaslar, öpmeler, kucaklamalar vb. konularda hassasiyet gösterilmelidir. Elbette ki öğretmenler sevgi göstereceklerdir. Ama çocuğun birey olduğunu ebeveynler de öğretmenler de unutmamalıdır. Bu konu okul idaresi tarafından takip edilmeli veli ve öğretmenler gerektiğinde eğitime alınmalıdır. Okullarda mutlaka cinsel eğitim verilmelidir. Özellikle büyük çocukların küçükleri tacizi de mümkün olduğundan, mümkün olduğunca büyüklerle küçükler aynı mekanları kullanmamalıdır.

Bakıcılarında aynı şekilde abartılı sevgi gösterilerine, çocukları kendi çocuğu gibi sahiplenmelerine, izin vermeyin ve kontrolü çok daha zor olduğundan bakıcılarla çalışmak yerine okul öncesi eğitim kurumlarını tercih edin.

Unutmayın ki taciz ciddi bir konudur ve bu konuda lütfen uzmanlara danışmaktan çekinmeyin. Maalesef çocuklar ailesinin öz bireyleri tarafından bile tacize uğramaktadırlar. Bunun başınıza gelmeyeceğini düşünmeyin. Uyanık, açık ve tedbirli olun ve çocuğunuza da bunu öğretin. Ancak tüm bunları paranoya derecesine getirmeden, gerektiğinde danışarak, sağduyuyla çözmeye çalışın. Kardeşler arasında bile yaşanabilecek toplumların her kademesinde görülebilen bu olayları ancak bilgi sahibi olarak çözüme ulaştırabiliriz. Aksi takdirde çocuğunuz saklayacak ve belki de siz hiçbir zaman öğrenemeyeceksiniz. Çünkü hiç kimse bu olayı aile bireylerinden birine, yakınlarına, etrafındaki kişilere kondurmak istemez. Çocuğunuz bu anlamda olayı size anlatabilecek yegane kişidir. Onunla iletişiminiz açık olmazsa bu şansınız da kalmaz.

Düşündüğünüzde hemen hemen herkesin büyük çaplı olmasa da ufak tefek, söyleyemediği yıllarca sakladığı bu tarz anıları olmaktadır. Psikoterapiler esnasında bu olaylara sıklıkla rastlamakta farklı nedenlerle bizlere başvuran insanların bu olaylara maruz kaldıklarını öğrenmekteyiz. Bunları konuşalım, çocuklarımızı, aileleri, eğitimcileri bilinçlendirelim ki gizli saklı olmaktan çıksınlar ve bunu yaşayan insanlar bunun kendi suçları olmadığını anlasınlar ve anlatsınlar. Dışarıda savunmasız bir çok çocuk var göstereceğimiz duyarlılıkla onların hepsine el uzatalım…

PSİKOLOJİK DANIŞMAN
DİLEK KIRCAOĞLU SOETAN
KORU ÇOCUK EVİ
KURUCU MÜDÜR
KAYNAK ADRES;www.anneyiz.biz

22 Kasım 2006

Neler oluyor bize?


Toplumumuzun gidişatından ben bu gidişle ümidimi kesicem zira görünen köy kılavuz istemezmiş...
Ne olacak bu toplumun hali dememek için kendimi zor tutuyordum en nihayetinde beni de patlattılar!
Minik, masum, taze beyin yavrularımızı bilgisayar oyunları ,toplumun yapı taşları dediğimiz geleceğimizin mimarları,şevkat abidelerimiz annelerimizi de malesef esef duyarak dile getiriyorum kadın programları tabir-i caizse esir etti...
Son yıllarda yaşanan vahşet olayları,tecavüzler, gasplar v.s hakikaten bize ne oluyor dedirtecek cinsten!
Bu insanları da yetiştiren anne!
İnsanlığımızdan utanır oldum yemin ediyorum sizlere...
Bu konuda çok doluyum arkadaşlar!
Evlerde artık muhabbet yok,paylaşım yok, birbirinin derdiyle dertlenmek yok,sevgi ve saygı yok! yok! yok! yok! kim kiminle nerede ne yapmışlar hat saffada!
Sonrasında ah-vahvahlar, eninler biz nerede yanlış yaptıklar...
Yazık oluyor bizlere yazık!
Bir toplumu mahvetmek istiyorsanız; önce çocukları sonra kadınları esir edeceksiniz ki iş bitsin!
Nitekim de beklenen oldu zayiat büyük!
Hergün özellikle de sabah programların da yeni bir seneryo,yeni bir seviyesizlik!
Bu insanları bu kadar af buyurun sazan yerine koymaya kimin ne hakkı var!
Ne güzel söylemiş Mahatma Ghandi;
Söylediklerinize dikkat edin; düşüncelere dönüşür...
Düşüncelerinize dikkat edin; duygularınıza dönüşür...
Duygularınıza dikkat edin; davranışlarınıza dönüşür...
Davranışlarınıza dikkat edin; alışkanlıklarınıza dönüşür...
Alışkanlıklarınıza dikkat edin; değerlerinize dönüşür...
Değerlerinize dikkat edin; karakterinize dönüşür...
Karakterinize dikkat edin; kaderinize dönüşür...
Herşey bir silsile şeklinde biribiri ardınca gidiyor; alışkanlılar değer olmuş, değerler karakter olmuş!
Kişi ne eder işi kendine eder işi demişler; kumandalar elimizde lütfen pirim vermeyelim bu seviyesiz ve toplumun dolayısıylada ailenin yapısını bozan programlara...
Yapılacak işler ziyadesiyle fazla demiştik bir önceki postumuzda; ömür sermayesi ise pek kısa,lüzümsuz programlarla meşgul etmeyelim bizlerin sahip olduğu en değerli uzvumuz olan dimağlarımızı...
Yavrularımıza daha çok vakit ayıralım ,onları dinleyelim,hayata donanımlı ve verimli bir şekilde hazırlamak için elimizden geleni yapalım; bugünün küçükleri yarının büyükleri diyen Ata'mıza minnet duygumuzu ifa etmiş olalım...
Toplumumuzun kaliteli insanlara ihtiyacı var, kuru kalabalığa değil!
Allah hepimizin yar ve yardımcısı olsun, akıl fikir versin, eşref-i mahluk(yaratılmışların en şereflisi) olabilme seviyesine çıkabilmeyi nasip etsin vesselam!

16 Kasım 2006

Karnabahar graten ve su misali akıp giden hayat...


"Hayatın her mevsimininin tadını çıkar. Kışın beyaz güzelliğinin de, yazın nemli ve sıcak günlerinin de zevkine var. Her mevsim, her gün, her an gelir geçer ve hiçbiri asla birbirinin aynı yada tekrarı değildir. Kış soğuğunun ortasında yazı, yazın bunaltıcı sıcağında kışı özlemek yerine, her mevsimi kendi güzelliği ile kabul et."
Dan Millman
Hayat kısa, lüzümlu işler ziyadesiyle fazla; hayatı kendimize ve başkalarına zehir etmek yerine kısa olan ömrümüzü (ruhsal doyuma ulaşma ve insanlara, çevremize faydalı olma anlamında) nasıl uzun ve verimli hale getirebilirizin hesaplarını yapmalıyız, yaşamımızı bozuk para misali harcamamalıyız, hırsızların en zararlısı olan akılsızların zamanımızı ve neşemizi çalmasına izin vermemeliyiz...
Giden hayatı geriye getirebilecek hiçbir umar yok ne yazık ki!
Ömer Hayyam'ın dediği gibi; aldığımız her nefesi fırsat bilmeliyiz, ot değiliz ki yeniden bitelim?
Efendim geçelim şimdi de hayatın tadına...
Hayat zevklerimizi hayat uğraşlarımızın önüne koyarsak şayet herşey daha kolay olacaktır bundan emin olabilirsiniz...
Malzemeler : 1 adet orta boy karnabahar
*1 adet orta boy soğan
*Bir iki diş sarımsak
*Arzuya göre minik kuşbaşı et veya kıyma (miktar keyfe keder)
*Yarım litre süt
*3 yemek kaşığı un
*3 yemek kaşığı tereyağı
*1.5 su bardagı kaşar peyniri rendesi
*Yeteri kadar tuz
Hazırlanışı :Çiçeklerine ayırdığımız karnabahar tuz ve limon eklediğimiz suda ve haşlanır. Küçük bir tencereye un ve tereyağı(arzuya göre margarin) konulur ve iyice karıştırılır. Süt ve yarım su bardağı kaşar peyniri rendesi ilave edilir. Sosun topaklanmamasi için kaynayana kadar karıştırılır. Haşlanmış olan karnabaharlar sıcak olarak fırın tepsisine konulur.Ayrı bir yerde soğan, sarımsak ve kıyma kavrulur.Hazırlanan malzeme tepsiye konulan karnabaharların üzerine yayılır. Sıcak sos karnabaharların üzerine dökülür ve üzerine kalan kaşar peyniri rendesi serpilir. 180°-200° de ısıtılmış fırına konulur.
Nar gibi kızarmış gratenimiz hazırdır afiyet olsun...
Graten namına püf noktaları;* Graten yapacağınız yemeğin üzerine galeta tozu serperek daha iyi kızarmasını sağlayabilirsiniz.
*Beşamelinizin çok daha lezzetli olmasını istiyorsanız, sütün içine soğanı doğrayıp, soğanın tadı çıkana kadar bekleyin.

12 Kasım 2006

Pilavlı et sote ve mantar pane...

Mantar pane...
Malzemeler;*Malzemeler:*12 iri mantar
*1 yumurta
*Yarım kahve fincanı un
*1 çorba kaşığı sıvıyağ
*1 çay bardağı süt
*Yarım limonun suyu
*Kızartmak için sıvıyağ
*Tuz
Hazırlanışı:
* Mantarları limonlu suda iyice yıkayın. Yumurtanın akını ayırıp kar halini alıncaya kadar çırpın.
* Bir kapta un, yumurta sarısı, sıvıyağ ve tuzu karıştırın. Sütü ekleyip tahta kaşıkla ezerek düzgün bir kıvama gelinceye karıştırın. Yarım saat bekletin. Çırpılmış yumurta akını ekleyip karıştırın.
* Sıvıyağı tavada kızdırın. Mantarları yumurtalı karışıma bulayıp kızartın. Kağıt havlu üzerine alıp fazla yağını çektirin.Arzuya göre yakıştırdığınız yemeklerin yanında servis yapınız...
afiyet olsuuuun...
Muhteşem bir hafta diliyoruuuum...

Et yemeklerinin lezzetini arttırmak için bir iki ipucu; Biftek, pirzola gibi etlere farklı bir tat katmak için pişirmeden önce 1 kahve fincanı süt, 1 kahve fincanı soğan suyu ve 1 kahve fincanı zeytinyağı karışımında marine edin. Üzerini alüminyum folyo ile kapatıp 3-4 saat buzdolabında bekletin.
Pilavınız tane tane olmuyorsa şayet; içine pişerken bir iki damla limon suyu koyun sonrasında görüşelim...
Bugünlük bu kadar lezzet sırrı yeter;))
Yaprak sarmalar annemden...
Püf noktası;içine az miktarda ince bulgur koyuyoruz lezzet katlanıyor...

07 Kasım 2006

HİNDİSTAN CEVİZLİ KURABİŞLERİM...


Kokusu geldi mi oralara arkadaşlar!

Fırında pişerken ve sonrasında mest eden,davetkar bir koku ortalığı sarıverir kurabiye tutkunları bilir...

Buyurun işte o kurabiyelerden biri daha sizler için pişirildi...

Malzemeler;

*1 paket oda sıcaklığında margarin
*1 su bardağı pudra şekeri
*2 adet yumurta sarısı
*1 çay bardağından az hindistan cevizi
*1 su bardağı nişasta
* kabartma tozu (1 adet)
*Vanilya (1 adet)
*Aldığı kadar un

Hazırlanışı; malzemeler usulünce karıştırılır, minik toplar hazırlanır ve önce yumurta akına sonrasında da hindistan cevizine batırılan kurabiyeler tepsiye dizilir ve önceden ısıtılmış fırına gönderilir...

Gelelim en önemli ve de can alıcı aşamaya; fırından çıkan kurabiyelere eşlik edecek sohbeti canan bulmaya eee o da bulunduysa deymeyin keyfe...

Afiyet olsun...

Muhabbetiniz bol neşeniz daim olsun...

02 Kasım 2006

BAYRAM TATLILARI...

Efendim bayram tatlıları etkinliğine son dakika golü olarak katılmak isteyen ben faaliyete geçmiş olarak sizler için iki tatlı tarifi hazırladım umarım beyenilir ve tez zamanda yapılıp afiyetle yenilir...
Tatlılarımızın ilki; kaymaklı ekmek kadayıfı görünümlü etimek tatlısı (doğan görünümlü şahin gibi;)))

Malzemeler;
*1 paket etimek (ben tuzlu kullanıyorum)
*2 su bardağı toz şeker
*3 su bardağı su
*Bir bilemediniz iki damla limon
Üzeri için;
*750 gr süt
*3 yemek kaşığı tepeleme un
*50 gr margarin( arzuya göre ben koymadım)
*Vanilya veya damla sakızı (ki ben sakız koydum)
*5 yada 6 (keyif sizin) şeker
Hazırlanış ve sunum;
Aslını sorarsanız arkadaşlar iki usulümüz var ;
1. usül; Şerbeti için verdiğimiz ölçü şekerden 2 kaşık kadar alınır ve bir tavada ağdalaştırılır, ayrı bir tancerede de kalan şeker iki su bardağı su ile eriyene kadar kaynatılır ve önceden ağdalaştırdığımız şekerde bu karışıma ilave edilerek kaynatmaya devam edilir(limon ocaktan indirmeye yakın ilave edilir). sonrasında borcama dizip hazırlamış olduğumuz etimeklerin üzerine şerbetimiz boca edilir.
2. usül;2 su bardağı şekerin tamamı ağdalaştırılır (ki ben öyle yaptım), sonrasında 3 su bardağı su ılık olarak ağdalaşan şekerin üzerine yavaş yavaş ilave edilir.
*İlk usül tatlımızı yeni deneme girişiminde bulunacaklar için uygundur duyrulur...
Kaymak niyetine;
Un, süt, şeker, margarin( margarini çırpma aşamasında koymamız tavsiye ediliyor) ve isteğe göre aromamız tencerede kaynatılır, 10 dakika mikserle çırpılır veee şerbetini çekmiş olan etimeklerimizle buluşturulur...
İkinci tatlımız ise biraz zahmetlice ama olsun sizler nasılsa üstesinden gelirsiniz...
Burma baklava;

Malzemeler;
*1 su bardagi sıvı yağ
*1 su bardağı tam yağlı süt
*yarım su bardağı su
*3 yumurta
*2 çorba kasığı sirke
*Bir fiskecik tuz
İcine;
Ceviz içi
Üzerine;
*2 su bardağı sıvı yağ
*yarım paket tereyağı
Şerbeti icin;
*7 su bardagi su
*6,5 su bardağı şeker
*2 vanilya
*Yarım limon
Hazırlanışı;
Yağ, süt, su, yumurta ve sirke bir kaba alınır ve çırpılarak iyice karıştırılır. Daha sonra un yavas yavas ilave edilir ve yoğrulur.Yoğurulan hamur kulak memesi kıvamına gelince; hamurun üzeri nemli bir bezile kapatılır ve 2 saat kadar dinlendirilir.Hamurdan bezeler yapılır yaklaşık 40 adet çıkan bezeler unlanmış bir tepsiye dizilir tekrar üzeri kapatılır ve dinlenmeye bırakılır.Dinlenen hamurumuz uygun bir yerde bol nisasta kullanılarak açılma işlemi başlatılır .Püf noktası; hamurun oklavayla açılırken ellerin orta kısma gelmemesi kenarların yuvarlanarak açılmasıdır aksi takdirde yufkamızın ortası ince kenarlari kalın olur ve istediğimiz sonucu alamayız. Ayrıca dikkat edilmesi gereken baska bir konu da hamuru mümkün olduğu kadar çabuk açmaktır (hamurun kurumaması dolayısıylada açarken zorlanmamak için). Yufka açıldıktan sonra oklavanın üzerine tamamen sarılır ve her iki taraftan ortaya dogru iterek büzülür.Daha sonra büzgüler hafif açılır ve hamur tekrar oklavanın üzerinden açılır oklavaya yakın kısmına ceviz içi serpilir.Hamur oklavaya tekrar serbest yani cok sıkı olmayacak şekilde sarılır ve tamamen sarılınca yufkanın altında kalan kısım bıçakla kesilir ve düzeltilir. Hafif büzdürülerek hamur oklavadan çıkarılır ve kenarlarından bıçakla az bir kısmı kesilip düzeltilir ve yapılan rula eşit parçalara bölünür (bizimkisi 4 eşit parçadır efendim). Tepsiye yerleştirilir.Aynı muamele bütün bezelere uygulanır.Bir taraftan ocakta yakmadan eritmiş olduğumuz tereyağı ve sıvı yağ karışımı bir kaşıkla baklavaların üzerine eşit olarak dökülür.Önceden ısıtılmış 200 derecelik fırında altı ve üstü hafif kızarınca fırının derecesi 150 ye düşürülür ve daha çıtır olması sağlanır. üzeri kızarana kadar pişirilir. Fırından çıkarılan baklava soğumaya bırakılır.
Şerbet hazırlanır( su ve şeker ocağa konur düşük ateşte iyice kaynatılıp limon ilavesiyle ocaktan alınır.Ilık hale getirilen şerbet yine ılık baklavaların üzerine itinmayla dökülür ve şerbetini çekince servis yapılır.
AFİYET OLSUN:)))